Pages

4 Aralık 2011 Pazar

♣ işte buna bayıldım! *nick wooster*

bazı kadınlar; tasarımcıların erkekler için ne muhteşem şeyler yaptıklarından bahsederlerken, bazı erkeklerse; şu dünyada bütün iyi şeylerin kadınların giyinebileceği şeyler olduğundan dem vuruyorlar. Ispanak ile gündem maddemizin tam olarak da bu olduğu bir günün gecesinde bakalım "herşeyin en iyisi erkekler için" tezimi kanıtlayabilecek miyim diye bakınırken; bu amcaya rastladım.

kimmiş ne menem bişiymiş diye ilk defa google ın, hani şu; fotoğrafı yükleyip, ne olduğunu arattığın zımbırtısı var ya, onu da; ilk kez kullanıp ne kadar faydalı bir höşönkörö olduğunu da bizzat gözlerimle görüp sevgili nickciğim ile tanıştım. bir insana bir giydiği de yakışmasın arkadaşım. amaaaa yooookkkk yok yok! bakınız;






♣ işte bunu sevdim! vol.I



normalde cibinlik sevmem. kaldığımız otellerde olur bazen, içim daralır hemen toparlatırım. tüllerini takmadığında; çerçevesi bile yeter kapana sıkışmış gibi hissetmeme ama işte bunu sevdim! yapraklar yatağa dökülürse diye iç sıkıcı uykulara dalmamak adına dökülmeyen bir materyalden yapılmışsa hele ki; o zaman dadından yinmez işte (^__________^)

30 Kasım 2011 Çarşamba

♣ wish list

geçen seul gezimde gördüm ki yılbaşı süslemelerine çoktan başlanılmış. doğal olarak erken bir wish list yapmakta hiç sakınca görmüyorum. Ispanak'ın beynini uzun bir süredir "ev istiyorum, ev istiyorum"larla yiyorum.

hatta şöyle de bir tutunağım bile var; "1.80den uzun, esmer, eli yüzü düzgün, askerliğini yapmış, yabancı dil bilen, mühendis" adam istiyorum diye diye seni buldum -ki; ıspanak'ın burda ki tepkisi şöyleydi ; "hııımmmmm demek öyle...taşlar şimdi yerine oturdu işte"- demek ki "ev istiyorum ev istiyorum" dersem onu da kısa bir süre içerisinde bulabilirim. tabi ıspanak çok mantıklı bir şahıs olduğundan; hemen finansal pürüzlerden vesaire bahsetmeye başladı ama çok umursamadım. o yüzden;

şu salonu;


şu banyoyu;



şu mutfağı;


şu yatak odalarını;




şu antreyi;


ve doğal olarak bunların içinde olduğu; tapusu benim üzerime olan, merkezi bir yerde, asansörlü, manzarası çok mühim olmasa da ferah,aydınlık,güvenilir ve güvenlikli,çatı katı daireyi istiyorum istiyorum istiyorum!

görseller: housetohome.co.uk




♣ otelsel yaşam formları vol.II

veeeee bir yılı daha uğurlarken; içimde, yılbaşı gecesi havada olmanın derin üzüntüsü ve fakat yeni yılın ilk sabahında yıllardır gidemediğim Hong Kong da olma fikrinin muhteşem heyecanı ile bu yılın en iyi otellerini seçiyorum hiç üzerime vazife olmayarak.

ilk otelimiz; guangzhou china marriot hotel...kendisi caaaaanım seulumun caaaanım lottesine benzerliğinden gönlümü kolayca fethetti ve beni evimde gibi hissettirmeyi başardı. muhteşem banyosu: ki görselde göremiyorsunuz ama; küvetin hemen yanında duş ünitesi ile ilginç mimarisi gözümden kaçmadı.böyle söyleyince;" ne var? her yerde öyle" diyebilirsiniz. öyle böyle değil ama bi ara bulur gösteririm hah işte böyle diye...kahvaltısı vasat ama hem eğlence mekanlarına hemde alışveriş mekanlarına oldukça yakın. zaten, kime "ben saat alıcam, ben çanta alıcam" deseniz size yolu gösteriyor. kaldı ki çok fazla türk var. hatta belçika'da ne alırsan 1 euro dükkanı olan; türk bir çiftle tanıştım uçakta. guangzhouda evleri varmış. ayın 15 günü orada kalıyorlar konteynırlara yükleme yapıldıktan sonra belçikaya dönüyorlarmış falan o derece yani.

diğer otelimiz hilton narita...naritasan temple en gezilesi yer. shuttle dan indikten sonra biraz yürüyerek ulaşabilirsiniz. bisikletle narita köyüne inebilir yada yine shuttle ile alışveriş merkezlerine gidebilirsiniz. aklımda kalan tek alışveriş merkezi aeon. yatakları battı bana ama. minicik geldi. hiç uyuyamadım her 3 kalışımda da. yakınlarda ekseriyetle uçuş ekiplerinin takıldığı jetlag adında bir bar ve onun yakınlarında sushi ve noodle restaurantlarını bulabilirsiniz. naritasan temple çıkışında; kaybolup, pirinç tarlalarına bata çıka güç bela aeon'a ulaşmak mı dersin, gecenin bi körü 6ncı kattaki odanın depremle zangırzangır titremesi-ki daha çok tren yolu zangırtısı şeklinde- akabinde camın önünden kasketli japon amcaların hasar tespiti için geçmelerini mi istersin? drama kraliçeliği parayla mı sevemedim naritayı işte...kahvaltısı fena değil ama akşam yemeği şahane açık büfesinde.

veeeee shangri-la jakarta. o ne açık büfe kahvaltı ve akşam yemeğidir arkadaş? tüm dünya mutfakları, hayatında görmediğin taze meyveler, muhteşem tatlılar...büfe büfe değil cennet. taksi çok ucuz olduğundan her yer yakın. ama jakarta trafiği tam bir keşmekeş.otele geleneksel birşeyler görmek istediğinizi söyleyip bilgi almaya çalışmayın. herkes sizi grand indonesia gibi alışveriş merkezlerine yönlendiriyor. ama tam onun karşısındaki alışveriş merkezinin 4ncü katında muhteşem el oyması mobilyaları ve kumaşları yok pahasına alabilir, geceden ayarlamalarınızı yaparsanız;safariye ya da akvaryuıma, akşam da dragon fly gibi bir gece klubune gidebilirsiniz. ucuz kadın ticareti kepazeliğini görmezden gelip, otelin barı B.A.T.S a inip r&b, hiphop, jazz tellerinden çalan muhteşem eğlenceli gruplarla hoplayıp zıplayabilirsiniz.

holiday inn toronto; diğer tüm holiday innler gibi basic ihtiyaçlara yönelik. küçücük içi dolu fıçıcık. torontonun merkezinde desek yeri. en merkezi meydana ve alışveriş alanlarına yürüme mesafesinde. ontario üniversitesinin kampüsünde kaybolarak bile yürüyüş yapmak oldukça keyifli. gay-lezbiyen köyüne epey yakın. ve yine her ihtiyacı karşılamaya yönelik alışveriş merkezimiz bu sefer eaton. 80 kanada doları karşılığında tur alarak ve ekstralarla 150 dolar diyelim, niagarayı görebilir, kumarhanesinde oyun oynayabilir yada eğlence parkını keşfe çıkabilirsiniz. yada tüm bunları totalde 80 dolara kendi arabanızı kiralayrak yapabilirsiniz.kahvaltısı tırtın ötesinde. bir küçük masa üzerine kurulu kıytırık bir büfe veeeeeee otelin hiçbir yerinde sigara içemiyorsunuz.

amari watergate bangkok. muhteşem merkezi. karşısında fashion mall olarak geçen platinium hemen onun arkasında da isetan isimli iki alışveriş merkezi her ihtiyaca yönelik. platinium un 4ncü katında 400 bahta masaj yaptırabilirsiniz ya da heryerde aynı hizmet eee biraz pis olmasının bi mahsuru yok diyorsanız otelin hemen arka sokağında 170 bahta da aynı masajı yaptırabilirsiniz. bangkokun pek çok yerinde olduğu üzere otelin önünden taksiye binip istediğiniz gece kulübüne taksiye para ödemeden gidip, o kepaze kulüplerde serdar ortaç dinleyebilirsiniz. ve ortalamaların çok üzerinde ama tabi jakartayla boy ölçüşemez iyilikte kahvaltısı ve eski olmasına karşın konforlu odaları.

son olarak caaanım seulumun düttürü grand ambassadoru. ortalamanın üzerinde kahvaltısı, basık daralık karanlık hissi veren odaları, öğrenci evi banyosundan bozma banyoları ama illede ısıtmalı yıkamalı kurulamalı klozetlerine rağmen lottemin eline su dökemedi tabiysii değğ! kahvaltıdan sonra saat başı shuttlelarıyla myongdong, insadong ve itevon yönlerinde gezintiye çıkabilir yada otel etrafındaki petshopları, üniversiteyi, motorsiklet ve bot malzemeleri satan dükkanları gezebilirsiniz. buna karşılık spor salonu ve havuzu lotteden daha iyi gibi.

yemek bazında shangri-la, odaya içimin ısınması bazında da china marriot gönlüme taht kurduğundan bu yılın en iyi oteli ödülünü ikisi paylaşıyorlar.

lotte'me selam olsun!

29 Kasım 2011 Salı

♣ Today I don't feel like doing anything!

laziness by mad3
tüm bir ay böyle geçti inanabiliyor musun? pek çok şey yaptım ama hiç! arkadaşlar, hoşbeş, geztoz,yeiç ama hiç...mesela hardal denen şeyi hayatıma sokmamla aynı zaman tekabüldür ki R. yi hayatıma sokmam... hardal sadece bir renkken şimdilerde tüketilebilir besin kaynağı.

süper hamburger yedim mesela; j. burger diye bişiydi zaar yine R. nin teşvikiyle-ki şu andan itibaren yazılarımda R. nin adı sıkça geçeceğinden kendisini ISPANAK olarak lanse etmeyi tercih ediyorum- ve üşencimden gerçekleştirdiğim über eğlentilikleri fotoğraflama zahmetine bile girmedim.

ergen dizilerine sardım bir dönem; coach potato ve puantiyeli sabahlığıyla p. sözlükte birbirlerini karşılaşayan iki kelime halini aldı.

kredi kartımı kırdım kestim çipini imha ettim sonra da borcunu kapadım ve artık özgür bir ruhum!

aylardır temizlik yapmadım, çöp evim ve ben mutluyuz.

"Once upon a time" izleği oldum.

sıkıntıdan çatladığım bir bangkok gününde daldığım kitapçıdan aldığım milyon kitabın ilk üç sayfalarını okudum ve çantamda eprimeye terk ettim.

uyuşukluktan ölücem allasen!

ve evet kasım atlanmaması gereken bir ay olduğundan şu gereksiz cümleleri şu an burada kurma gereği duydum!

22 Ekim 2011 Cumartesi

♣ benim carrie bradshawdan neyim eksik uleynnnn!

Grown_by_sportygirl4114
neden sürekli ilişkiler hakkında konuştuğumu sonunda buldum. ben çok sıkıldım ve çevremdeki herkesi de sıkarak; artık beni oyalayacak birşeyler bulmamı istemeleri ya da sağlamalarından vazgeçmelerini sağlamak için.

şöyle ki; benim gibi hatunların sorunu şu; çok fazla hollywood filmi izledik ve çok fazla genç kızlık rüyası kitabı okuduk. öyle ki etrrafımızda arz-ı endam eyleyen adamların; her biri; o kadar yetersiz ve klişe geldi ki, ha birde gerçek aşk dedikleri şeyin; aslınd,a istanbulun hiçbir sokağında karşımıza çıkmayacağı fikrine kapıldık. manhattan sokakları fazla sosyetik geldiğinden, brooklynin bir köşe başı kitapçısında falan bulacağımıza; gönülden inanır olduk, her ne arıyorsak onu. istrooklyn ve isthattan ayrımında bir yerlerde kaybolup zırvalamaya başladık resmen.

bence bunun twitter başında güncelleme yapan gençlerin yaptıklarından hiçbir farkı yok.

jenerasyoncanak her birşeyleri ölesiye öldüresiye çabucak tükettik. önce aforizmalar çıktı karşımıza. hani motto edindik mütemadiyen ve hepsi adam gibi adam olmak ve o adamı bulmak ile ilgiliydi.

herkese göre kendisi mükemmeldi. tek bir hatası yoktu. en "hata bende" dediğimiz anda da; goygoycu bi takım arkadaş kisvesi altındaki mahlukattan; "saaaaaçmaalamaaaaağğğğğ sen dünyanın en muhteşem kızısın" goygoyunu yeyip şöyle bir silkelendik ve "hadi be cidden öyle miyim" lerle pekiştirttik. ulan" bi dur bi düşün" diyecek vaktimiz olamadı.

yine bir durum bildiriminden alıntıyla; birkaç zamandır, "utanmanın ve çekinmenin olduğu yerde aşk vardır" üzerinde düşünüyorum da. ulan izlediğimiz dizilerin, filmlerin ve saire pek çoğunda; o ilk geceden sonra muhteşem ilişkiler doğması durumunu bile; muazzam bir hızla tükettik ki durumlar genelde o ilk ve son gece de kalakaldı.

bir diğer mevzu ise; kadınların yeni erkekler olduğuna dair bir takım çıkarımsal durumlar. ki erkek arkadaşlarımca aldığım geri bildirimler de bu yönde. istenilen erkekler; hep usları kırık, yolları kırık adamlar- ki bu söylemi kullanmayı cidden çok seviyorum- dı. madem bu adamları istiyoruz; bizim çivileri sökecek adamları bulmak için; "kırın kızlar hem yolları hem usları!" mantığıyla bir takım lüzumsuz ve sökülen çivilere gelene kadar kanırtılan ve ziyan edilen bedenlerden ibaret yeni bir yitik kadın jenerasyonu doğurduk kendi içimizde.

e durum böyle olunca; yalnız ve kedili bunaklar kervanına katılmak için gerekli pekçok altyapıyı edindik. ben kendim için en uygununu biliyorum ve görünce anlıcam diye diye yalnızlık dizboyu kalakaldık! üstelik "hah haaa zevzeğe bak! bakalım o bay uygun seni kendine layık bulacak mı?" diyen eşi dostu akrabayı da kendi yalanlarımızla makul bir payda da kendimize inandırdık. yine bir durum güncellemesinden alıntıyla; " alkole, sigaraya değil hayallere 18 yaş sınırı konulmalı" durumunu upgrade ettim kendimce net 30 yaş sınırı koyulmalı...ve bu kararımdan yola çıkarak önümüzdeki 5 yıl hayal kurmayı yasaklıyorum arkadaşım kendime!

yemeğim varsa yerim yolum varsa yürürüm.

kendime önemli not:"ayyy bu adam çok romantik bana şiir yazıyo ıyykkkkk dağ mıyım taş mıyım kuş muyum?" teziyle bana destek veren sevgili arkadaşım b. nin hayallerine ket vurmak istmezdim ama bu böyle dostum ve evet haklıyım "insan annesine bir de sarı saçlı bebeğine şiir yazar!" cevabım tamamen benim über takozluğumdan!

14 Ekim 2011 Cuma

♣ koltukta uyuyakalma sendromu

yatak yüzü görmeyeli -otel odalarını saymıyoruz elbette ki- epey olmuşken şuna karar verdim; sevgili gripinin de bir şarkısında belirttiği üzere "çift kişilik yatak benim neyime"...

hani ergenken okuduğumuz şiirler vardı ya; yok sana ben geç kaldıydım sen bana erken geldiydin bunu da anlayamadık öldük vs...

birilerine bir şeylere fazla gelmek nedir arkadaşım öncelikle bana bunu açıklayabilir misiniz?

ya da hayır açıklamayın ne olduğunu biliyorum ve örneklerden yola çıkıyorum; yıllarca iyi okullarda okunur, iyi bir şeyler olunmak için iyi bir takım kurslara ne bileyim workshoplara gidilir yok sertifikalar alınır...ve herşeyin sonuna gelinip de "ulan ben oldum artık, bu iyi şeylerimi bir yerlerde kullanayım ve işe gireyim de bir cümle alem maharetlerimden faydalansın" dersiniz ya; işte öyle zamanlarda ben, hep; "meziyetleriniz -tabii cv kapsamında- bizim aradığımız pozisyon için istenilenden fazla görülüyor. doğal olarak sizi böyle bir pozisyonda değerlendirmemiz haksızlık olur diye düşündük ve daha iyi bir pozisyonda değerlendirmek üzere cvnizi havuzumuza dahil ettik" gibi cevaplar aldım. ilk zamanlar koltuklarımı kabartan bu cümlelerin, aslında; "siz şimdi gidin biz sizi ararız"ın yeni varyasyonu olduğunu, günümüz işe alım uzmanlarının ağzının daha komplike cümlelere yatkın olduğunu anlamam biraz zaman aldı.

akabinde; "ben sana yetemedim!"li cümleler baş gösterdi kişisel hayatımda! hatta kısa bir süre önce bir sevdiceğimle geçen konuşmada şöyle sözler işittim; "normal şartlar altında sen beni koluna takıp gezdirmezsin!", "yanında çok ezik kalıyorum!" vs vs...yani bir zuhal olcay şarkısı "sen bana fazlaaaaaa iiiyiiiisaaaannnn!"  a dönüşürken hezimetlerim, "ulan bırakın da ne bana fazla, kim bana az; buna ben karar vereyim" atarımı bile koymaya mecalimin kalmadığını fark ettim.

yine "nasıl evde kaldım?" ana fikirli bir konuşmanın akabinde; gerçekten bütün sorunumun çözümü olan bir cümle duydum bugün; "yanlış sularda yüzüyorsun p. kendini sığ sularda boğmak neden? yürü git atlas okyanusuna vur kendini!" doğal olarak bütün bokumun ilmini çözmüş olan bu şahsiyete şöyle seslendim; "ey ulu makikosan; bu atlas okyanusu nere?" eee tabiii ulu makikosanda apışıp kaldı...öyle adının önüne ulu konunca her moku bilmiomuş yani hayat!

işte böyle böyle "sev,sıç,dua et!" akımına koltukta uyuya kaldığım günlerin anlatıldığı "ye,sıç,uç ve uyu" adıyla rakip olmaya karar verdim. hayır ben böyle değildim;beni bu hale karşıma çıkan 1.80 boyu, mühendislik mesleği, en az iki dili, askerliğini yapmışlık durumu, elinin ve yüzünün düzgünlüğü olmayan tipler getirdi desem yalan olmaycekkk!

ondan sonracığıma; hani adamın teki üniversiteden mezun olur bi koşu askerliğini yapar gelir, iş bulamaz, askerdeyken de böyle bi sessizlik çökmüştür üzerine, mahallenin delüğanlularıynan yaptığı bir gece muhabbetinde sigarasından nefes alır da; "ulan şeytan diyo ki; sigara almaya bakkala gidiyorum diye çık evden ve bi daha dönme" der de; delüğanlular bi offf çeker yaaa...hah işte ulan koduğumun çocuğu nereye gidicen laaa yürü git gözüm görmesin diye kafasına terlik atasım gelen o bebe gibi triplere giriyorum şu ara!

dip not: geçenlerde c35 beton gibisin demişti bana...o ney laağğğ iyi bişey mi demiştim. iltifatmış meğer...darbeli matkabın olayım anam gibisinden, arkasından gelen cümleden çözdüm durumu...ama sonra bi araştırdım darbeli matkap bile c35 betonu delemiomuş...ona bile fazlayım teee o kaaa diyim ben sağa!

22 Eylül 2011 Perşembe

♣ bugün herşeyi düşündüm vol.II epi.I

♣ kış çocuğu olarak; en sevdiğim mevsimin sonbahar olması hiç ironik olmasa gerek...ankara geçmişimle ilintili olacak ne yazı ne de kışı hiç sevmem ama yine bitmeyen yaz tatili icat etme çabalarım, muhtemelen; 50!li yaşlarımın başında, erdek dolaylarında organik domates yetiştirirken çözüm bulacak gibi görünüyor.

♣ yaz mevsimi başında şurada bahsi geçen danza kuduro gerçekliğime aç sefil kalarak, kendime ettiğim işkencenin, tatile çıkıp ne kadar dana, kuzu, balık varsa ülkemin lokantalarında, tüketerek nokta koydum. tatilden verdiğim 3 kilonun üzerine, totalde 6 kg alarak geri döndüm...

♣ yeni travmam; kendini cool zanneden iş arkadaşlarıma "bokunda boğul emi!" mesajları çekmek (^___^)bir merhaba demek nasıl bu kadar ıkınası bir durum anlamış değilim. belli ki bir yerden tanışıyoruz. meraba de geç...tamam çok fazla insan sirkülasyonu olan bir meslekle iştigaliz ama nedir yani? hemen nasıl unutursun sıfatımı keza ben gibi bi sıfatı unutmak nasıl bir terbiyesizlik. geçenlerde bir barda karşılaştığım ve az da hoşlaştığım bir  iş arkadaşıma -xteydin diye mesaj çektim. akabinde -eee? cevabıyla zıvanadan çıktım. delirdim delirdim durdum ve hemen yaptığım bir durum değerlendirmesi ve sevgili arkadaşım k. den aldığım; "kızım sizin şirketin genel sorunu bu... çok fazla kadın var bugün 3 taneyse yrn 23 tane...o yüzden heriflerin götü çok kalkık...anasını satiim...birinin bu götlere haddini bildirmesi gerekio... yaz arkadaşım sonuna kadar destekçinim...hem bugün hayatında yok dün de yoktu ne kadar mutsuz edebilir ki eksikliği?...tamam dedikodusu döner bir süre ama zaten dedikodu kazanı sizin şirket yarın daha afili bi dedikodu çıkar unutulur!" ultimatomuyla; bokunda boğul emi diye cevap verdim...rahatladım mı? hayır! biri bana aynı mesajı çekse; bende aynı cevabı yazardım diye düşünüorum bikaç gündür... yani cool luktan diil insan olmaktan ötürü bir cevaba niye böyle cevap verdim ki? kafam mı güzeldi? evet! öyleyse içmeye başlayınca ne yapıomuşuz? telefon ve bilgisayardan uzak duruyomuşuz!

♣ profesyonel nedime olduğumu cümle alem biliyor artık. ilerleyen günlerde g. ile bizim jenerasyon evlenince nasıl olacak röportajı yapıcam. ben blog malzemen miyim? diye çemkirdi biraz ama olsun ismini vermek istemeyen katılımcı diicem dedim. tamam dedi. en son gelinliğin kuyruğunu havuza girmekten kurtarmaya cebelleşirken ne komik diyyy miiiğyyyy dediğimde; evet yhaaa demişti (^_^)

♣ tatil muhteşemdi...bence tanımadığın insanlarla tatile çıkmak en güzeli. örneğin sadece bir gün beraber çalıştığımız bir iş arkadaşımla; şans eseri izin tarihlerimizin aynı dönemde olduğunu öğrenip, beraber tatil yapmaya karar verdik. muhteşem keyifli araba yolculuğumuzla -ki gecenin bi yarısı iki kız bandırma dolaylarında durup bir serinleyelim muhabbetinden önce, söylediğimiz şarkıların arabeskliğinden ölürken -sinan özen miydi bu?- kahkahalarımızla bodrumda aldık soluğu...bu tatilin güzel olacağı valizleri açıp hemen hemen aynı gardrobumuz olduğunu öğrenmemizle ve ikiz olduğumuzdan şüphelendğimiz her anda belliydi. süper dinlenip süper eğlenip üzülerek sonlandırdık tatilimizi...ama tatil arkadaşım belli artık (^________^) yani S. den sonraki !!!

♣ yemek yemek böylesi güzel ve böylesi muhteşem bir şeyken insanlar nasıl rejim yapabiliyorlar anlamış değilim. yemek yememem için şartların çok zor olması lazım. örneğin dünyanın en izbe yerinde gecenin ikisinde - yani her an gecenin ikisi olan bir saat diliminde- sürekli victoria secret defilesi ya da nicole klipleri izlemeliyim ve tepemde sürekli eski sevgililerimin ya da ne bileyim beğendiğim adamların karşısına süper fit ve vücutla çıkmam için bana bağırıp çağırıp gaza getiren biriyle yaşamam lazım TT TT
ama bu kadar güzel nimet varken nasıl aç kalabilir ki insan...hele ki gece uykulardan şakşşşşuuuuuuuukkkkkkkaaaaaaaaaa diye uyanan bir bünyeyken...hele bir de deniz ürünü yemeyen insanlar ölsün! şunnar yenmez mi yeaaaa?

♣ son olarak; guangzhou dan bol bol cakma LV cüzdan , Hermes çanta vs aldım... Ba Ba Ciı Ba diye bir yerde barların olduğunu keşfedip çinli çinli eğlendim... jakarta'da; herşey için her yere geç kalarak hiçbir şey yapamadım sadece son gece; otelin barında- shangri-La Jakarta-B.A.T.S.- çıkan muhteşem grubun şarkılarıyla endonezyalı endonezyalı eğlendim. osakaya gidip japon japon gezecektim fekat pasaportumu yenilettim ve inanılmaz ama gerçek pasaportum tam 22 günde gelince bir osaka bir bangkok bir yeni delhi eğlentisi kaçırdım...pasaport durumuna; panik atak ve bolca sivilceyle tepki veren vücudum kendini tatilden kalma karpuzlu, damla sakızlı ve kavunlu frozenların hayaliyle anca toparlayabildi.

♣ ve sevgili stephen colletti; biliyorum tanısan sende beni sever, aşık olur, aşkımdan ölersin... ama bu güzelliğin ölmesine izin veremem. bu yüzden karşına çıkmıyorum bebeğim. bir de biliyorum ki malın dramı çıkacak o vücudun ve tipin ardındaki beyin....bir başka hayal kırıklığı için hazır değilim. seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli o yüzden....(^___^)

6 Eylül 2011 Salı

♣ nasıl evde kaldım? vol.1

fragrant smoke from jakandjil.com
düzenli olarak yaptığım "nasıl evde kaldım" konuşmalarımda yine aynı düzenlilikte kurduğum cümleler var ki; bunları hepiniz hayatınızın bir döneminde benden duydunuz a dostlar!

örneğin ne istediğim sorulduğunda;
açık ve net cümlelerim; 1.80 ve üzeri boyu olsun, kayda değer bir meslek-mühendislere ekstra ihtimam gösterilir- sahibi olsun, eli yüzü çok mühim değil ama biraz gözüme hitap etse fena olmaz, esmer olması tercih sebebi, askerliğini yapmış olsun...bunlar elle tutulan detaylar... "ooooooooo başka arzunuz p. hanım?" dediğinizi duyar gibiyim ve yine bu cümlenin üzerine verdiğim cevap; "iyi de bende gırtlağından diş çıkan cinsten, kenarın dilberi değilim ki? işimdeyim gücümdeyim, iyi kötü bir kariyerim var, elim yüzüm düzgün çok şükür,eeee ağzım da laf yapar ee yani cv dökmeyeceğim buraya ama nereden baksan kalifiye bir genç kızıyım caaaanım ülkemin, keza 45 yaşında 3 çocuklu 3ncü evliliğini yapan bir kadın da değilim tabii ki isteyeceğim !"

durum bu olunca geriye elle tutulamayan bir takım sosyal durumlar da ne istediğim kalıyor...konu oraya gelince bütün adamlar sınıfta kalıyor gayri ihtiyari...yine sınıflandırılmış bir takım bir şeyler....

a sınıfı erkek; bunlar sıklıkla iyi bir kariyere ve kariyerle doğru orantılı kalifiye bir dış görünüşe sahip olsalar da aslında sosyal bağlamda tırt tipler genel olarak. oooo diosun tamam bu adam işimi görür...bakıosun etrafında insanlar var ve insanlar konuştuklarını dinliyor...hımmm diye gözlerini dinleyici topluluğunun üzerinde gezdirmeye başladığında fark ediosun ki adam kişisel gelişimini tamamlayamamış sadece ne yediği ne gezdiği ve neyi nasıl başardığından bahsediyor...işte orada sex and the city nin bir sezonunda carrie nin paris sokaklarında yalnız başına gezdiği sahneler aklıma geliyor zevzek ruskysi müzayede açılışı için hazırlanırken....

b sınıfı erkek; ekseriyetle çok çok çok iyi fizibilite çalışması yapılmış bedenlere sahip başka da sike sürülecek aklı olmayan solaryum tipi erkek diyoruz buna... spor salonları ve protein tozlarıyla şişirilmiş bu erkek cinsinin suratta meymenet olmasa da- ki tabii ki tenzih edilesi eroslar yok değil- çanta olarak taşınası bir takım varlıklardır kendileri. 30 lu yaşlarında nereden duydularsa güzelliğin baki kalmadığına ayıkaraktan yanlarında gezdirmek için az kafası basan vasat kızlara takılırlar... vasat diyorum çünkü zeka kırıntısı gösteren herkes ve her şey onlar için muhteşemdir kendilerinde zerre beyin olmadığından.

c tipi erkek; bu adamlarda boy desen boy pos desen pos, kariyer desen o biçim para desen gırla, centilmenlik desen o lal laaa! ama böyle garip kadınsı bir dürtüyle adamın progresif sapık olduğuna dair denklemler kurduran bir şey var ama ne olduğunu henüz ben de bilmiorum. misal adamın evi hayvan figürleri ön plana çıkarılarak dekore edilmiştir zeofili mi ayy bu yoksa diye düşünürsün, adam öpmez koklamaz gay mi bu diye düşünürsün, adam fazla alışveriş yapıyordur sonradan görme mi diye düşünürsün, adam evden çıkmıyordur cimri mi diye düşünürsün,düşünmek istedikten sonra sorun bol, drama kraliçeliği parayla mı?

d tipi erkek: gram kusur bulamazsın ve hepsi evlidir!

dahası yok mu? olmaz mı anam var da var...bunun açık ilişkilerin adamıyım ben -satır aralarında yiyelim içelim sabahlara kadar düzüşelim diyen cins-var,okumaktan kafası meydan laurousse olmuşu- a diyosun  sana b nin neden b olduğunu anlatan cins- var, kendini aktiviteye vurmuş dağ bayır yaranı var, yaşında eşek kalmamış ama hala erdal acar'a baba diyeni var, kumarı bir hayat tarzı bellemiş; skorlarıyla prim yapanı var, az saçı beyazladı diye james dean bakışları ve tamer karadağlı seslendirmesiyle adam görünmeye çalışanı var...eeee hal böyle olunca evimde pijamalarımnan keyifli keyifli oturarak ölsem ne olur; laf olsun diye elin adamını koluma takıp zoraki koklaşmalarla kendimi darlasam ne olur?

stephen colletti geldi de p. ciğim diye bana kendini kanıtladı da ben mi varmadım kocaya? peahhhhh

♣ nasıl evde kaldım?

black_widow_by_LonelyPierot
pek sevgili g. nin düğününün arifesinde bu postu kendime bir borç bildim.


insanlar sürekli yalnız olmamdan rahatsızlar...birileriyle tanışmam ve onlardan hoşlanmam gerektiğiyle ilgili cümleler kuruyor ve bunu harekete dönüştürerek birtakım yeni insanlarla karşıma çıkıp; onları bana layık gördüklerinden dem vuruyorlar...işin ilginci bazen bende böyle cümleler kurmaya başladım...ama şu var ki; ben yalnız olduğumu; en azından yalnızken düşünmüyorum...

bir kadın yalnız başına bir yere gitmeye görsün...yalnız başına bardan giren bir kadın gördüğünde insanlar; ya birini beklediğini ya da yeni birileriyle tanışmak ve flört etmek için oraya geldiğini düşünüyorlar...aksi bir durum olduğundaysa şaşırıp bahaneler uydurmaya başlıyorlar...oysa ben yalnız başıma bir yerlerde oturup bir şeyler içerken hiç yalnızmışım gibi hissetmiyorum...

en çok yalnız olduğum zamanlar milyonların içinde can hıraş bir yerlere bir şeylere yetişmeye çalıştığım zamanlar...metrobüste ayakta sıkış tıkış varmaya çalıştığım durağı beklediğim ya da iş yerine geldiğimde gördüğüm o kalabalığın içinde yalnızım... aynı zümreye dahil olduğum topluluklarda yalnızım...gece evimde uyurken ya da yalnız başıma sinemaya gittiğimde kendi kendime yetecek o kadar çok malzemem var ki neden bir başka bedeni yanıma dikeyim...üstelik belki de benim yaptığım ya da yapmayı tasarladığım kendi çapımda eğlentilerden bihaber belki de hoşlanmayan bir kimseyi...

diğer yandan yalnız yaşlanmak gibi bir korkum da yok...bazı akşamlar  koşuşturmacalarla geçen günün ardından o keşmekeşten çıkıp eve geldiğimde; asansörden iniyorum...otomat ışığı açana kadar geçen sürede gözlerimi kapıyorum...motorize hareketlerle çantamdan anahtarımı her zamanki yerinden çıkarıyorum...anahtar deliğinde dönerken şıkırdıyor...kapıyı içeri doğru ittiğimde içerisi karanlık ve sigarayla karışık ev kokuları geliyor burnuma...işte o zaman biraz yalnız olduğum geliyor aklıma ama hepsi o...ısıklar ve akabinde televizyonu açmamla yalnızlık hissi kayboluyor...bazen de karmaşık rüyalardan uyandığımda "tamam artık geçti!" deyip su getiren birileri olsa fena olmaz diye düşünüyorum ama dediğim gibi hepsi bu...


4 Ağustos 2011 Perşembe

♣ yaşında eşşek kalmaması sendromu vol.1

When_I_Think_of_You_by_Raindropmemory
sevgili arkadaşım b.nin şu yazısından esinlenilmiştir. tıktık

yaz gelince bi yazlık havaları bi bişiler çalmaya başladı yine beynimin içinde...bu yaz henüz o mertebeye erişemedik ama genel bayram seyran havalarından esinlenerek şunları söyleyebilirim;

♣ yaş aldı başını gidiyor wallahi boracım; sene 190x çer çör toplandığımız yazlık muhabbetlerinde; genelde sülale boyu ayni evde oldugumuzdan; hava kararınca zoraki eve girerdik...sofra hazırlanınca; küçümen bizlere birde minikler ligi babında, minik sofra kurulurdu...yemek bitince çay muhabbeti...tabi biz minikiz yaaa hemen televizyon vitrininin önüne yatar, gürültüden hiçbir şey duyulmayan televizyonu izlemeye çalışır, bir süre sonra uykuya dalar sabah ciciannenin -babanemin annesi- namaza uyanmasiyla kim önce uyanacak kavgasına tutuşurduk...biraz büyüyüp minikler ligi sandalyalerine sığmamaya başlayınca; sofra kurulmasında etken rol oynayıp;o sofraya oturmaya terfi ettik ama çay muhabbettinde bahçede gizli gizli sigara içmelere upgradeimiz aynı döneme tekabul ediyor...şimdilerdeyse; sofrayı kuracak ergen nüfusu arttığından yemek yapıcıgillerden olduk...çay muhabbetinde ise faal olarak olaylar bizim üzerimizden ve ne zaman evleşip barklaşacağımızdan ibaret....

♣ biz minnak bebelerken bizi odasına almayan ama sabahlara kadar çen çen yan sitedeki mert ve firat abilerden dem vuran ergen kuzenlerin yerini biz aldık şimdi onlar mert ve fırat abilerin de hanımlarıyla birbirlerine bebek nasil yıkanır vay kek nasıl kabarır muhabbetlerine terfi edildiler zamanla, biz de yaş ortalaması 9 olan kuzenciklere "yavruuummmm alpim kak bana dolaptan bira getir bizimle oturmana izin vericem" ayarı verme demlerindeyiz...

♣ perşembe günleri inilen çarşıda; bir tanışla karşılaşınca "dondurrrrrmaaaaa istiyommm ben yeaaaaa kola işçemmmmmm gideliiiiiiimmmmmmmmm çişimmm geldiiiiiii yeaaaa"diye çekiştirilen anne eteklikleri artık yok mu ne? ya da annemden uzun olduğumdan mı bilinmez "ben de işte çalışıyorum hıııı istanbuldayız evet ...ah öyle deme fahriye abla- kırkyıllık fahriye teyze niye birden ablaya upgrade oluyo ondan da haberim yok... ne ara gençledi bu karı- birşeyler olsa duyarsınız zaten çağırırız düğüne ohh ohh ohhh-büzük ağızla kahkahamsı kasılmalar-" yarım ağız karşılaşma muhabbetlerini herkes biliyo annattırmayın bana beaaaa....

♣ bazen elektrikler kesilirdi...dedemin pilli radyosuyla bi de lüks lambası çıkardı ortaya yaşlı amcalar babaneler birşeyler anlatır anlatırdı da o gece hiç bitmesin isterdim...şimdi elektrik kesilince "aaaaaaaaaaaaa" lardan sonra iki tür muhabbet dönüyor. a tipi muhabbet: abiii jeneratör var yeaaa birazdan devreye girer...ve patank jeneratör devreye girer aynı goy goy devam eder..b tipi muhabbet: bu belediyenin bennn... hemen arayalim elektrik ariza kaçtı? ayy bakim ben hemen telin netinden... hıh şuymuş ...ayyy bilmem nerde bilmem ne varmış 3-4 saat sürcekmiş bla bla vbla...ee napıcaz? uyuyalım bari...ve uyunur!

♣tank vardı yaaa ben küçükken ondan önce oralet...bi senesi kivili oralet çıkmıştı da dilimiz yeşil yeşil gezerdik...uzaylı zannederdik kendimizi... ben emindim hatta 2000 yılında yeşil kuyruğum çıkacaktı benim metalik gri elbisemin içinden...nerdeeeee icetealer bilmem mango suları?

♣ bi gece halam çok konuşuyoruz uyutmadık kimseyi diye terlikle kovalamıştı sitenin içinde bizi...o yüzden ben bizim civciklere iyi davranıyorum...susun uyuyun demiyorum hiç...her yere de yanımda götürüyorum...

♣ gazino vardı bide... bahçesinde dedegiller muhabbet eder batak okey falan oynardı ... ergenlerde gitarla çıkıp akdeniiiiizzzzzz akşamlarıııııı diye beynimizi üterlerdi...babam halam amcam enişteler anneler yengeler oturup konken oynardı ertesi gün denize giderken karpuzu peyniri kim alacak diye...bizde  yancıları olurduk...enişte bu papaz iyi bişeyyyy miğğğğ diye...şimdi babamla karşılıklı nahlaşarak eniştemle nası koduk amalarla kuruyoruz partiyi....

evetttt yaşımda eşşek kalmadı! ama yine mi güzelim yine mi çiçek?

kendime not: yaa ben bu sonları niye bağlayamıyorum artıkın yaaaa dert oldu walla içime...düdük gibi kalıo olduğu yerde...hey alleeeaaaaaammm yeaaaa

25 Temmuz 2011 Pazartesi

♣ travma nedir? yenir mi?

Disection_is_fun___Zim_by_neofox

su sira en cok kullandigim kelime olan `travma`yi ele aliciym bugun...

travma nedir? kaca ayrilir? engin hayat deneyimimden sen bile yararlan diyorum...

a tipi travma: hani boyle acayip bisey olmustur da aklini maklini beyninin pekmezini oracikta birakmissindir...hah bildin sen onu...fatmagulun tecavuzu ne bileyim ben bihterin olumu gibin ha o da olmadi serenanin topugunun kirilmasi gibin biseyler iste...

b tipi travma: 5 yasindasindir bi sabah cise uyanirsin ve baban baska bi kadinla annenin yataginda bademzik ameliyati yapiodur...boyle boyle hem frijit hem vajinismus hem bi de radikal fenimisti bi de lezbiyen olmusundur...bana koymaz gerci de bazilarina oluyo iste bu da b tipi travma...

ve son olarak;

p tipi travma: uzerinde odaklanacagimiz travma turu ekseriyetle budur...acik adiyla pukhsinitha tipi beyin sarsintisi...nasil baslar? kimlere olur? neden olur? semptomlari nelerdir? simdi bakalim gorelim...bu tip travma da aslinda ortada bir travma falan yoktur...once bunu bi kabullenelim a dost!

ne bileyim benim hic icip icip annemi doven babam olmadi, boyle kendini kesen intihar eden uyusturucu komasindan olen kankam da olmadi, kankayi birak etrafimda boyle bi adam da olmadi...yani boyle kaprasik aile iliskilerim, amcamin karisiyla kacan muhtarin esegi falan bilmem yani...hal boyle olunca travmatik bi duruma gelemedim hic...

ama baktim ki herkes bi travma travma...ulan pembe hayallarimi, bebekligimin mavi martili battaniyesini harciyolar;hassas ruhumun aciz hucrelerinden faydalaniolar iste o zaman ayiktim...benim de bi travmam olmaliydi...nasil ki herkesin popisi var benim de travmam olacak dedim...otu bocegi travma ettim kendime...

hayatta en kil oldugum durum olan yalniz uyuma durumuma bir tepki olarak koltukta uyumaya basladim... baslangicta arkamda birinin uyuyormus gibi hissiyatlara beni sevk eden koltukta uyuyor olmamla ilintili ne evsiz barksiz yatak almaya parasizligimi biraktim ne dosegim pirelendi carsafim yandilari...

sonra oglansal travmalarimi koydum hemen incilerimin arasina...onceleri tecrubesizdim. sonra bi baktim; anam beni bi tek x olan adamin derdi degil; dayisinin derdi, kankasinin derdi, bakkal osmaninin derdi, 5 yasindayken yazlikta arabanin ezdigi kopeginin derdi aliyor....daaaaaaayyyytttttttt diye koydum agirligimi benim yeterince travmam var taaammmm miii? bi de senin ergenlik travmalarinla ugrasamam deyip x in travmalarini kiskanip terk ettim...boylece artik ayrilik travmam oldu....

sonra vay bunun ojesinin rengi anam bunun kasinin altindaki gozunun travmasi derken travmatik hic bisi kalmadi hayatimda...gerildim gerildim gerildim...

taa ki bir sabah 4 te antalyadan donerken ucaga binerken seda sayani gorene kadar....ooooooow dudeeeeee ...iste bu gercekten hayatimin en buyuk travmasiydi...5 yasinda olsaydim hik diip korkudan oracikta olmustum bile....cok korkunctu simdi bile aklima gelince pelvis kaslarimda yogun bi baski hissediyorum ve idrar kesem patlama kivamina geliyor...

♣ nasil yorkshire kontesi oldum?

cok zor olmadi...her travmatik ergenin yasadigi ergen sorunlarindan ziyade ben portakalda viteminken basliyor hikaye...hani miniksinizdir de buyuynce nolcan diye sorarlar ya? sende ordan burdan iki meslek duymusundur doktor ogretmen falan...

6 yasimdayken yunus egitmeni olcam dedigimde babanemin altin gunu kankalari bunun babasi da b degisikti kafasi yapmisti...

8 yasima geldigimde arkeolog olcam ben diye popomu yirta yerlere yata ses tellerimi patlata ayiktim ki muhatabim olan bingil kollu, kabarik kafali, sifon gomlekli ve burma bilezikli teyzeler benden ogretmen olmami bekliolar....

9 yasimdayken ben de artik ogretmendim ama can sikintimi baska alanlarda gidermek istedim...az parlak zekali oldugumdan abuk subuk korku hikayeleri uydurur butun apartmanin cocuklarina bunu inandirirdim ve yine az cocuk oldugumdan bi sure sonra kendim de inanir korkup dururdum...cocuk aklim iste...

nerden bulurduk istanbulun gobeginde bilmem ama iribasliktan kurbagaliga adim atmakta olan minik kurbagalar buldurturdum yine cocuklara pet siselere doldurtur sonra da ben sizin annenizmisim yemek yapicakmisim bununla size derdim...evdeki mangali asirip bi de guzel pisirip zorla yedirtirdim...

sonralari yazlari evde yalniz kamaya basladim cunku annemle babam calisiyordu...sabahin korunde kalkmayi basabildgm o sabahlarda bi bakardim balkondan sokakta in cin top oynuo...herkes nerdeeee nerrrdeeeee diye dusunurken bigun anila sordum...meger kuran kursu varmis oraya gidiolarmis...sevgili annem izin vermedi tabi...pek bize gore olmadigini daha afili cumlelerle beyan etti bana...bende onlar ise gidince ciciannem- babanemin annesi-in basma bi etegini bulup kafamada mutfak masasinin karpuzlu ortusunu gecirip dustum bebelerin pesine...

ulan her yerde suksem varken birden ezik mezik bise oldum...ne konustuklarini anliorum ne yaptiklarini...bi de elime vermesinler mi bi firca bi kova su neymis yeniler tuvalet temizliomus bi bastim yaygarayi ve kuran kursu deneyimim boylece bitti...sonra bi tane daha denedim ordada baska bi mezheptenlermis bi garipmis mi neymis olu yikarken falan izlettiriolardi yada oyle bise ben bi esereklendim o da 2 gun surdu....

ama orda nolduysa bana bi geldiler boole batil batil bise oldum...siyah kedi gorunce caktirmadan sacimi falan cekiorum ne bileyim biseler...

zaten mahalle mahalle degil dallas...tevfik amcanin bahcesinde eriklere daliyoruz falan tevfik amca bizi cifte tufegiyle kovaliyor...hep de ayni palavra ya ilaclamis circir olurmusuz ya da olunca ben size zaten vercem...ya bi git tevfik amca yas oldu 30 daha bi kere pukhsinitha benim erikler oldu diye bi kere gelmedin kapima...

ip atlamaydi lastik hoplamaydi yakar toptu bu travmalari iyi guzel atlattim...araya pokemon biraz, biraz taso biraz da hurriyetin verdigi karton bebek elbiselerinden yanarli donerli ala done liseyi ettim...

oglansal travma donemim bittiginde eski sevgililerimin pek cogu p biz hic ayrilmamliydik diye aramaya basladi...bende numaralarini ezberleme zahmetine bile girmedigimden alik alik cevap vermis bulundum o aramalara...en sonuncusunda da `o bokyiyen madem bi elmanin iki yarisiydik beni  eski sevgilinin ikiz kardesi icin ne demeye terk ettin` diye kalayladim `beni bi daha ararsan uyurken saclarini keserim `diye de koydum tavrimi...

lise cok kimil kimil bi dunyaydi universite boktanmis dedigim anda eskisehirden omurluk kanka ithal ettik orayi da oyle kotardik...

o bitti ise basladim...bir iki anira anira aglama ve sinir krizini atlattiktan sonra pamuk gibi oldum...

kullerimden dogdum gordun mu bak yorkshire kontesi oldum! bosluklardaki travmalari da sen doldur...herseyi de devletten beklemeyin arkadasim!

♣ bi maruzatim var hakim bey amca:

hani ben bu blogu ona buna laf sokmak, dis siktiklarimi kusmak icin acmistim...yalan anasini satiyim bi baktim gez gor arpacik kafasi yasamisim...bortu bocek cekip koyaymisim sonuna da pukhphotograpy yazaymisim daha iyiymis...

ilk maruzat:dunyamizin danza kuduro diye bi gercekligi var...nedir bu gerceklik?...karilarda 7-24 icip icip ask yapma...sigara migara hak getire, icmese bile o gece klubu senin, bu benim maruz kalma, eeee gece feneri nerde sondurdugu bilinmedigi icin hava kararmaya yakin uyanma gibi bir sistematik icindeyken, bu kliplerde oynayan brezilyali karilarda niye selulit yok...kaporta bebek gibi ama surat elek gibi...olsun her turlu gideri var...ee simdi diicen ki ama onnar brezilyali...onnar brezilyali da bodrum beachlerindeki ikoncanlarda mi brezilyali...ben okuzlemesine kosimm bantlara gotumden akan terlerden i. melih gokcek gollerinden yapayim...danalamasina pedal cevireyim,gotumun loplari `oldur bizi bu iskenceyi yapma` diye gozumun icine baksinlar ama tartida vere vere 100 gr vereyim...annamadim ki arkadas...bi tek denizseki ne biliyim sibelcanin seluliti var simdi yalan diil onnarda varostan gelmeler...ee oyle olunca bende kendimi varos yan mahallenin bakkalin kizi eminegul gibi hissediyorum arkadas!...yanlis olmasin hic sevmem oyle adam asagilamayi begenmemeyi ama bi de manikurcu kizlarin ekstra 0 beden zayif ve net guzel olmalari da kanima dokunuyo arkadas...hiiiccc cirkin manikurcum olmadi bugune kadar...iki alisveris destegiyle koy bodruma bu parca nerden dustu diye isyan cikmiyosa serefsizim....
hatta manikurcumden alinti yapicam `abla yaaa sen de isinden memnun diilsen biz olelim...bu is olmasa napcan?` p:`walla canimcim master falan yapicam` m:`tamam abla sen master yap biz burda hastira devam edelim, hayat iste!` aynen oyle beachlerdeki karilar mastersa ben kendimi hastir gibi hissediyorum her kosu bandinda akan terimde....

2nci maruzat: bi celebrity olur de her boku kiymete biner ya...binsin muhim diil...amy i de severdim yalan diil...aylarca vah vah diye her boka sarkisini calmasinnar arkadasim...bak m.j. de de ayni seyi yaptiniz 45 yasima kdr dinleyemeycem artikin...tuketmeyin anasini satiyimm herseyi kendiniz gibi...gecen tolga savacidan bahsedioduk...oss den yeni cikan genc bi kizimiz o kim diye sordu...hani hulya avsarla filmleri olurdu...mavi gozlu sivilceli suratli bi adam...gerci yaslaninca karizmatik oldu dedik...o dedik bu dedik...yok tanimiyo...ulan tolga savaci taninmaz mi? hadi onu tanimiosun murat soydan desem nolcak...ben miyim ya da sen misin koskoca murat soydan laaaaa? olse hemen tanirsin ama 1 ay filmleri doner...unutulmayanlar tarzi programlar portler...kucuk murat 5 yasindayken; adadaki evlerinin bahcesinde, legende; kagittan gemiler yuzdururdu diye girer, arkadan aglak bi sarkiyla; adamin donuna kadar mih gibi kazitirlar ama aklimiza....

3ncu maruzat: ne kadinlari ne erkekleri anlayabiliyorum...gerci erkekleri anlamakta daha rahatim...hep bi alacak verecek davasi...han eskiden olsa derdim yapin nazinizi...cekin cilenizi...olun umutsuz asik...kizim nazin kime laaa...sen olmassan kosedeki o olmadi berideki...ozellikle neslimizde seks cok ucuz bisi...hem kadin hem erkek icin...ev diye bi film izledim...herif diyo ki ya hepinizi oldurcem ya x le y sevisecek...kamera var tabi 70 milyon -hic te artmaz bu rakam 100 yildir 70 milyon anasini satiim-izliyo falan...kiz yok yapamam...adam madem oldurcen ok yapalim ...allem kallem kiz deliriyo olmuo nitekim is...herif cekiyo vuruyo birini...neyse yine bi olum kalim davalari...gruptan baska bi kari delleniyo...kiza cemkirmeye basliyo...zaten disarda vermicek miydin? eee haksiz mi? allahin bildigini kul da bilsin nolcak...ayip mayip demeyin arkadasim...ayibi kalmadi? kaldi mi? tore cinayetini mi daha cok konusuyosunuz? sehit cinayetini mi? depremi seli mi? yoksa futbol maci ya da hilal cebecinin memelerini mi? hilal de hakli...helal lannn hilal...agziyla soyluyo gundem icin yaptim...helal nan...ac orani burani...bakanin da var...

4ncu maruzat:sorun ne senin icin? harbiden? etten puften kavgalar, sacma sapan biseyler...vay iki lokma fazla yedin yok iki adim fazla attin oyy bacaklarina baktin? kiskanclik falan...evet boyle bi gercekligimizde var seven kiskanir...sen benden iki dosya daha cok okudunun kavgasi nedir? kalabalik bir ekiple calisinca cok fazla insan gozlemleyebiliyorum...bazi durumlarda agirligi mi koyup `hooppp noluyo bakim burda sorun ne?` diyorum `bana bunu dedi` `eeee yani?` `bana emir veremez 3 gunluk adamdan mi ogrencem` `eeeeeee?` `gucume gitti` `eeeeeeee?``nasil olur?` `e olmus! olelim mi?` orda bi es verilir ve dalasilmaya devam edilir...ulan gelmisin 30 yasina boyunda esek kalmamis neyin kafasi bu anaokulu gundemi?

5nci maruzat: herkes evlensin anasini satiimmm...yaz geldi yaaaa...evlendiniz yaaa gunahlariniz sifirlandi...yasasin mesru seks...bizde saksakcilar olaraktan...bunlar mesru mesru sevisecekler ahahahaha tebrik ediyoruz yeni seviskenleri pardon evlileri mutluluklarinin devami....ee kizimiz guzel oglumuz genc guzel daha nolsun? birakin otursunnar evlerinde...


dahasi da var ama yine de bi hafifledim!

14 Temmuz 2011 Perşembe

♣ bu pazar sabahi cahil bir peri konsa sol isaret parmagima;

le fate ignoranti

bi pazar sabahi uyanayim da baslayim harala gurele kahvalti hazirliklarina terasimda istiyorum...cok mu sey istiyorum? kaldi ki; en sevdigim filmin en hatirimda kalan sahnesi...

8 Temmuz 2011 Cuma

♣ ne zamandir soylicem soylicem;

summer lovin by aishaxnekox
temmuz cok cok guzel haberler getirdi bu yil bana...oncelikle ben niye bilmem nerede yasayan arkadasimi gormeye bilmem nerelere gidemiyorum derdim hep...sonunda n. cigimin barcelona`da mastera baslayacagi karari kesinlesti...11 eylulde yolcu arkadasim...dolayisiynan ilerleyen vakitlerde pukhsinitha bunyesi barcelona sokaklarinda raks edebilecek...peynir meynir tasiyacam anlayacaginiz(^_______^) ...

akabinde; temmuz programimda 1 adet seul yaninda jakarta ve guangzhou gorunce gozlerim yuvalarindan firladi...onlari da gidip gordukce yazarim...

yaz geldi yaaa....basladi bir dugun alayi...geceleri dugun konvoylarindan uyuyamadim ustune ustluk birde bizim siteyi boyuyolar ve izole ediyorlar mi? her sabah 9 dan ronronron sesleriyle gune ister istemez erken baslayan bir organizmayim artik...madem erken uyaniyorum bir ise yarasin dedim gittim fitness salonuna kaydoldum...pedal cevir, pilates dersine yetis, saunasiydi havuzuydu derken daha manali bir yasamsal forma donustum...

usenmedim su motor bilgisinden kaldigim ehliyet sinavina bir daha girdim...kuvvetle muhtemel gececegim icin gittin bi de ulvi tasiyicim e.den direksiyon dersi aldim...ellerim ayaklarim kasmaktan bir hal oldu...dostlar beni trafikte gorsun acilisiyla trafige bir canavar daha katilacak a dostlar! hazirlikli olun (^______^)....

bi de gittim bi koli dis ipi aldim....canim sikildikca dis ipi kullaniyorum...sigarayi da biraktim mi ohhhhhh miss (^_____^)


haziran sonunda aldigim bir kararla dalmaya antalyaya gittim...aldi mi beni bir yildiz telasesi...cok guzel insanlarla tanistim dalis grubumda...bu vesileyle senelik izin planlarimi yildiz almak adina antalya semalarina yonlendirdim...keza o tanistigim cok guzel insanlarin yamac parasutu ve rafting yapiyor olmalari da pek bir agiz sulandiriciydi...o islere de bir el atacagim elbette agustos dolaylarinda (^_____^)

annem bigun `sana karpuz alayim mi?` diye ertesi gun de `sana netbook alayim mi? diye aradi...bende hevesini kirmayim kadincagizin diye `al`dedim...ne diyeyim...ama hem turkce klavyesine hem de ebatlarina pek alisamadim...aksilik gibi surekli cd li isler yapmam gerekmesin mi bir de? iyice bi kil oldum...oyle attim koseye duruyo simdilerde...iyi mi?(^________^)


23 Haziran 2011 Perşembe

♣ haziran da boyle gecti...


ankaraya bi gidelim gorelim, havalarda isinmis dediler...s.le macaron olayina girdik...ben begenmedim ...s. de eh iste kotu diil dedi...aman aman muptelasi olanlara mana veremedik...ama muhtesem tazeydi hersey...limonlu tartimdan nefret etti s. fekat detaylar icin tiktik


bilindigi uzere niagarayi gorduk...gokkusaklari falan olusuyo....aaaa diye kizsal cigliklarla onlari izledik...hava cok sicakti pistik pistik kavrulduk...sanatsal calismalar da yapmadik degil...kirmizi semsiyeyi nereden buldugum hala bi muamma....


sislerden gorulemeyen bota bindik...laylon laylon yagmurluklarimiznan beni niagaranin yagmurlarinda yikasinnarrrr yikasinnarrr diye cemkirdik....


su sekil mekanlar bulduk eglence parklarindan vakit bulup da karnimiz guruldamaya basladiginda...efsanevi hamburgerler yedik...aynilarindan johnny rockets ve hardrock cafelerde de yedik ve 30 kanada dolarina bir ogunu mal etik...her alisverisimizde yuzde 13 luk vergiye kufurleri savurmayi bir borc bildik...


laf olsun diye muze gezelim dedik...toronto universitesinin kampusunde kaybolup kendimizi bata ayakkabi muzesine attik...evet kizkizaydik...bir er kisimiz vardi elbet basimizda ama o da muze gezmeyi seviomus ne muzei oldugunu pek umursamadi...su sekil bu sekil ayakkabilar gorup kizilderililerin el isi ayakkabilarini gunlerce nasil ince ince uaptiklarini anlatan saatler uren videolar izledik...dans ayakkabilarina ve bi ton gildir gicik ayakkabiya bakarak waaaaaoooooowwwwww maaaaaaaaooooowwww falan dedik...donuste gaza gelip ayakkabi aldik...ironfistlerde gozum kaldi ama numaram yoktu...begendigim modeli alip luzumsuz yerlerde giymeme sozu aldigim d. ye selamlar...bende efil efil canimmm espadril tomslardan aldim...altta kalamam arkadas!

deliler gibi iphone 4 alindi...millet 2ser 3er aldi...bu insnlar o kadar parayi nereden buldu yoksa iphone 4 u olmayani vuruyolarmiymis bilemedim ama merak edip kac paraymis diye bile sormadim...bana en cok koyan yemek sorunuydu...fastfooddan icim sisti son gun kendimi sushiciye attim...

hala yuzde 13 vergi mi olur? olursa da ;zaten herhalukarda odencek... etikete vergili fiyati yazsan olur musun aaa dumbuk diye sinirliyim...

bi ara naritaya gittim...ama bunu yazsam ne yazmasam ne? japonyayi evmedim japonlardan da bi kil kapma durumum soz konusu...belki tokyoya insem degisik fikirlere sahip olabilirdim ama bilemiorumicimden bi ses onumuzdeki aylarda bana osaka yolu gorunur de fikrim degisir diyo..... hadi hayirlisi....

bu da boyle bi post olsun....o kadarda eglendim halbusam fekat yazasim gelmedi bi turlu...yazmis olmak icin bu kadar yazilio...cok bisi merak ediyosaniz mail atin cevaplarim...

pesin pesin soyleyim kimseye iphone 4 alamam! hem 5 i 6 si cikacakmis onu bekleyin yihyihiyhi

16 Haziran 2011 Perşembe

♣ geçimsizim bugünlerde;

uyumaya çalışırken ne çok şey vardı yazmak istediğim,oysa şimdi; bir kelime bile kalmadı aklımda...aylar önce beni hayatından çıkarırken biri -ki bunu telefonda yapmayı tercih etmişti- "sen kimseden nefret edemezsin...benden de etmeyeceksin!" demişti...gerçekten böyle miydi? ben nefret edemez miydim hiçbir şeyden, hiç kimseden?

aksine; önce büyük haksızlıklarımdan nefret ettim ve çıkardım hayatımdan...istemedim hiçbirini...baktım birileri ve birşeyler eksildikçe ferahlıyorum, başladım teker teker eksiltmeye...birilerinde bıraktığım ya da unuttuğum şeylerin yasını tutar, aklıma geldikçe de huzursuzlanırdım olduğum yerde...bir pijama, bir kitap ne bileyim birşey işte...vazgeçtim hepsinden...epeyce debelendim böyle...nesnelerin karmaşası bitince de insanları elemeye başladım...hep vefalı arkadaş, sponsor kuzen türevi isimlerim oldu...bir kişi de çıkıp "ulan p bana böyle böyle kötülük ettin" diyemez...hep başkalarının derdi beni aldı...ağırlaştım olduğum yerde...elediklerim hiç bir rahatlama hissi vermiyor şimdilerde...

düşünüyorum da; miniciktim...üç kuruş maaşımla dünyaların eğlencesi benim olurdu...işten çıkar s. le hep aynı yere yemeğe gider, hep aynı yerde biramızı içer ve bundan hiç sıkılmazdık...bazı bazı şuraya gidelim bunu yiyelim derdik ama genelinde mutluyduk bu rutinden...iş dedikoduları-ki hala s ve f le biraraya geldiğimizde yılların konusu saatlere sığmaz da; gülmekten yanaklarımız ağrır gözlerimiz yaşarır- maaşın azlığı, bitmeyen tez, kızların salaklığı, tatil planları derken evlere dağılmaca ve ertesi gün yine aynı şeyler...

oysa şimdi; s ankarada olduğu için yalnız gidiyorum alışverişe...sürekli gittiğim herkesini tanıdığım bir yer yok...harcayacak para bol da; harcayacak yer yok zaman yok...olsa da tadı yok tuzu yok...bazen sinemaya falan gidiyorum...aynı gün boş olduğum arkadaşlarla buluşup eğlenmeye-ki sözde o da- gidip sarhoş olup dönüyorum eve...eskiden sarhoş da olmazdım ben...muhabbet etmekten, önümdeki birayı içmeye, ağız dolusu ve gerçekten gülmekten; bitince yenisini söylemeye mecalim olmazdı...şimdilerde garsona şişeyi gösterip; " bi tane daha alabilir miyim?" den başka pek nadir cümle kuruyorum...

geçenlerde otobüse bindim...şortlarımız ve şıpıdak sandaletlerimizle salıncağında sallandığımız november geldi aklıma...oradan yürüye yürüye eve gitmiştik...d ve s ile...geceninde bi körü...şıpıdak sandalette sorun yok da minik şortların verdiği yaz sevincini de geçtim götüm yok o şortlarla istanbul sokaklarında gezmeye...

yazın da bi güzel olur ki ankara...bombooooşşşş...lüzumsuz öğrenci kalabalığı yok...mekanların bahçeleri açık ama boş...çalışmak zorunda olan birkaç kişi efil efil dolanır sokaklarda...eylülün keşmekeşi mayısın cozurtusu gelmeden geçen o birkaç mükemmel ay...esatın balkonları da bir eser ki gündüze inat...kalın hırkalarını hiç kaldırmaz ankaralılar...en çok o zaman anlanır çünkü; coğrafya derslerinde öğrendiğimiz bozkır iklimi özellikleri...

afili kapanış cümlesi ya da bağlayacak bir yerim yok...öyle öyle geçti aklımdan birşeyler işte...geçimsizim bugünlerde...uyuyamıyorum...jetlag in gözünü vurdum...niagara postunu ve ankara postunu erteleyip duruyorum yaaa...kısmet!

5 Haziran 2011 Pazar

♣ viva capetown vol.II

Mayis ayi kocaman bir kosusturmacaydi benim icinpatank diye bir capetown cikti onume ve hemen; bunu gecen sefer yapamadigim tura cok uzulmus oldugumdan, ilahi bir odul olarak algiladimakabinde 5 gun bos olma haberimle solugu Ankara`da aldim3gun oralarda kosusturduktan sonra Istanbul`a dondum ve universite tayfasiyla eski gunleri yadetmemin tadi damagimdayken hala; hop kendimi Toronto`da Niagara`nin sulariyla serinlerken buldum

Turumuz sabah 9`da ki kahvaltinin hemen akabinine tekabul eden bir zaman dilimi-otelden alinmamizla basladivictoria road`u takiben pek cok durakta durup hem sigara hemde fotograf molalariyla three anchor bay ve sea point`I geride biraktikclifton dolaylarinda 4 adet beach oldugunu ve bunun en cok yuzulen kisminin 4ncu beach oldugu bilgisiyle su solumuzdaki manzarayi ki uzaktan camps bay olur kendileri- seyre daldik

Camps bay hizlica gecildikten sonar fok baliklari icin hout bayde arabamizi park edip drumbeat bot turlarindan 65 rand karsiliginda 45 dakikalik turumuz icin biletlerimizi ve ilginctir ki turkce evet evet turkce tur voucherimizi alip dolustuk botumuzasu manzaralari gorup, fok baliklarinin disi ve erkekleri arasindaki farklari ogrendik ve erkeklerinin 350 kg ya kadar ulasabildigini gozumuzle gorerek deneyimledikkokmus balik kokusundan zor nefes aldikadaya inmek tehlikeli ve yasak olsa da botla epeyce diplerine girdik balikciklarin.



Ikinci duragimiz simon`s town dolaylarindaki tas fabrikasiydiher cins tastan yapilmis mucevherlerin, Taslarin ozelliklerini anlatan kitaplarin yaninda olusturduklari tas havuzundan istediginiz taslari da toplayabilme sansiniz var25-50-75 ve 100 randlik posetleri giristeki giseye odeme yaparak alabilir ve havuza giren turnikeden gecerek posetlerinizi doldurabilirsiniz




Yol boyu rehberimizin yemegi masa daginda yememizin cok asortik olacagina fakat yagmur ve sisten masa daginin kapali olabilecegine dair bilgilerimizi aldik ve zaman kaybetmeden cape point ulusal parkina dogru yollandikadam basi 80 rand vererek parka girdikbaboonlara karsi uyarila uyarila bir hal oldukupppsss bu arada umit burnu`na da ugrayip ayaklarimizi suya soktuk tabiikiparka cikarken deve kuslari cifliginin yanindan gectik ve devekuslarinca kovalandik


Eski fenere dogru cikarken kendimizi baboonlardan sakindiktepeden manzara muazzamdiaksam yemeklerimizi de parkin icindeki restaurantta yemegi tercih ettikaksam 6dan snra icki satisi yapilmadigi icin likor almaya bu sefer de gidemedikyagmurun bastirmasiyla otelimize dogru yol aldikbu arada boulder`s beache ugrayip iki penguin gordukneden jackass pengueni dediklerini anirmalarindan anladik ve gece yattigimiz yeri gercekten begendik.ekipcek kulaklarimizda hala `boulder`s beach`te penguen olaydim ahhh olaydim` albumumden seckiler!







23 Mayıs 2011 Pazartesi

♣ boyle bi mayisiklik!

news freezer by mash
♣ pek aksiyonlu gunlerime yenilerini eklerken geride biraktigim seyler etkisini yitiriyor dogal olark yazma sevkim kalmiyor...dolanirken dolanirken su kosedeki fotografi buldum...ahanda bana boyle bisi lazim dedim...havadisleri dondurabilirsem yazma heveslisi oldugum bir anda ise yarayabilir...fotograf icin deviant dan mash`a tesekkurlerimizi bir borc biliyoruz....gelelim konu basliklarina:

    ♣yine bir capetown cikarmasi akabinde boulders beach`te penguen olaydim ah olaydim albumumun premierine katilan katilmayan herkese: `cokkk saaooolnnnn haaa!`sonunda capetownda turistik takilabildim detaylari paylasmak icin keyfimin kahyasini beklemekteyim....

   ♣ annem cok garip kadin...dizileri icinde bir karaktermis gibi anlatmasina alismistim...`ayyy bak gordun mu ben o kadar soyledim ayseye yine gitti aliyle konusmaya!` cumlelerine siz de cok sik rastliyorsunuzdur ama az once soyle bir konusmayla kitaplari da ayni kendini adamislikla bunyesine kattigini fark ettim...ozetle: genelde ben okurum kitaplari begenirsem annem de okur...yillar once aldigim kobo abe`nin kumlarin kadini okunmamis kitaplar rafindan secilerek annemce baslanmis...ilk defa aramizda gecen dialog:

p. eee anne ne annatio?

a. ayy boyle bocekler boceklerrr kafayi yemis adam kalkti taa gitti nerelere bocek bulcam diye sonra sana kumfirtinasi cikmasin mi? neyse iste bi kadin gordu buldu gitti ama kadinin kabilesi ona komplo kuruyooo ayyyyy p. gormen lazim o firtinada goz gozu gormuyooo....

p. peykiiiiigggg

    ♣ulan nuri bilge ceylan! cok buyuksun!

    ♣fenerbahcemde iyidir iste nolsun!

9 Mayıs 2011 Pazartesi

♣ bugunun sarkisi da bu olsun!


az kosmadik g ile birlikte kulagimizda ve agzimizda bu sarkiyla galata yokuslarindan asagilara!

29 Nisan 2011 Cuma

♣ viva capetown!

nisan ayi guzel haberlerle geldi bu sene bana! programimda capetown ibaresini gorunce elimi kolumu zapt edemedim. ama tabi her zaman ki gibi tedbiri de elden birakmamak gerekiyordu. malum ben cok sevinince birseyler olur ve planlarim yerle bir olur... sansima ekibim de tanidigim, bildigim ve cok da sevdigim kimselerden olusmuyor mu? degmeyin keyfime...ucusumuz johannesburg aktarmali oldugunda epey zorladi bizi cunku epey bir bekledik orada keza johannesburg un da gorulesi bir yer olduguna iliskin duyumlar yuzunden beklemek ve o uzun sure zarfinda ucaktan inememek iskence gibiydi...camimiza vuran gunes ve havalandirmanin yeterli olmamasi dolayisiyla kabir azabi bile denebilir...otelimiz waterfront un kuzeyinde southern sun`di...minicik odalarina lafim yok simdilik keza uyumaya bile vakit bulamadim...oteller mevkiinden fotografta gorulen merkeze 10 dakikalik yurume ile veya kisa bi pazarlik ardindan 40 rand- yani 8 lira ki aslinda taksimetre acilirsa 22 rand-odeyerek gidip geldik...

uyumayi tercih edenlerin aksine biz gelir gelmez kisin yavastan gelmekte olmasina hic aldirmadan havuza indik...akabinde adet oldugu uzere victoria alisveris merkezinin icinde bulunan -ki campsbay yakinlarinda bir subesini daha gordum zannimca birkac subesi daha var-ocean basket`a attik kendimizi...minimum 160 maksimum 220 rand dolaylarindaki muhtesem deniz urunleri tabaklarindan birini sectik, yanina olmazsa olmaz capetown saraplarindan istemesek olmazdi...tabaklarimiz gelmeden meshur piripiri sos, tereyagi ve lezzetli denebilecek ekmeklerimizle agzimizi tadlandirdik...
ilginc bir sekilde kendi cektigim fotograflari yuklemekte zorluk cekiyor olmamdan kelli arkadaslarimin albumlerinden arakladigim fotograflar uzerinden gidecegim...ben de buna benzer bi tabak istedim...agirlikli olarak karides ve kalamar olan tabagimi bitirebilmek ne mumkun? iki kisi olumune acsa bitirebilir ama genel olarak 3 kisilik oldugunu one surebilirim....biz ac gozlulugumuzden adam basi bir tabak isteyerek israf carkina benliklerimizi kaydettirdik...doktorumun `pukhsinitha hanim, kolesterolunuz yas ortalamalarinizin cok ustunde...deniz urunlerini kesiyoruz`larini hiiiiiiiiiiccccccc kaale almadim elbette! amaaaaann bi daha mi gelicez dunyaya diyerekten...ardindan; istanbul`da da subesi blunan san marcos`a inip bol amarulali kahvelerimizle tatliya doyduk...

hava kararip gece olduguna riayet ettigimizde de durmadik tabii ki...capetown da eglenmek icin cok fazla secenek var ve hepsine yetismek icin cok az zamanim oldugundan bu sefer uyuyakalip hepsini kacirarak gecirdim...planladigimin aksine masa dagi, penguen ve fok adalarini kapsayan tur ya da sarap mahzenleri ve baglari turlarina yetisemeyip kopekbaliklariyla dalmaya gidemedim ama long  street`e gidip sisesi 17 rand olan buz gibi biralarimi yudumlayip sabahlara kadar dans etmeyi basardim...kadin saticilari,fahiseler, uyusturucu saticilari ve yan kesiciler bana pek ilismediklerinden gecenin tadina en cok ben vardim saniyorum...

sabah kahvaltinin ardindan; madem turlari kacirdik bari denize girelim diyerek attik kendimizi bir taksiye vurduk kendimizi campsbay yollarina...245 rand yazan taksimetre pek sinirimize dokunmadi su kenarda gorulen manzarayla karsilastigimizda...burasi biraz daha sakince olan seawatch ama koyu donunce daha da cingilli, dag etegine yerlesmis evlerin hemen onunde denize yakinca yerlerde tek sira konuslanmis restaurant ve cafeleriyle campsbay `yavrum pukhsi kur suraya cadiri bir omur boyu da gitme bir yere` dedirtti...


kis yuzunu ufaktan gostermesine karsin guney afrika semalarinda sans yuzumuze o gun guldu de kurek,sorf ve ruzgar sorfculernin yarislarini izleyebildik...bu sure zarfinda yuzmek yasak olsa da 3.nesil beyaz capetownlu abileri izlemek daha cazip geldiginden amannnn yaaa diye yuzmeyi erteledik...can sikici tek sey halka acik yerlerde alkol tuketemiyor olmamizdi...amcalari mesrubatlarimizi yudumlarken izledik ama long streette bile sokakta icemedik....4 saate yakin abileri suzup bol miktarda deneysel yorum yaptiktan sonra yattik afrika gunesinin altina malak gibi ve aliskin olmamamiz dolayisiyla haslandik...
turuna cikamasak da aksam yemeginde yine duragimiz ocean basket oldu ve masa dagindan dokulen sisleri uzaktaaaaaaann uzaktaaaaaaannn izledik...neyseki kis iznim kasimda da bangkoktan gecen gonlumu capetown a kondurdum da uzulmuyorum o kadar....her kosesinde ayri bir aksiyon halindeki afrikali sovmen dostlarimizin dans ve muzik gosterlerini hayranlikla izlemekten fotograflayamadim ama elimde videolari var zannimca....haaa bir de olmazsa olmaz fotograf karelerinden biri var ki surekli yerini degistirdikleri donme dolabin onunde poz verme cabasindaki turistler...ben de o kervana katildim tabii ki...ama halkla cok hasir nesir olamamak adina daha uzaktan gorunmesini uygun gordum donme dolabin...bknz sekil 1a

sekil 1a: aurda argada bi dene bisi var ya ahanda o donme dolap iste ahahahah