Pages

14 Ekim 2011 Cuma

♣ koltukta uyuyakalma sendromu

yatak yüzü görmeyeli -otel odalarını saymıyoruz elbette ki- epey olmuşken şuna karar verdim; sevgili gripinin de bir şarkısında belirttiği üzere "çift kişilik yatak benim neyime"...

hani ergenken okuduğumuz şiirler vardı ya; yok sana ben geç kaldıydım sen bana erken geldiydin bunu da anlayamadık öldük vs...

birilerine bir şeylere fazla gelmek nedir arkadaşım öncelikle bana bunu açıklayabilir misiniz?

ya da hayır açıklamayın ne olduğunu biliyorum ve örneklerden yola çıkıyorum; yıllarca iyi okullarda okunur, iyi bir şeyler olunmak için iyi bir takım kurslara ne bileyim workshoplara gidilir yok sertifikalar alınır...ve herşeyin sonuna gelinip de "ulan ben oldum artık, bu iyi şeylerimi bir yerlerde kullanayım ve işe gireyim de bir cümle alem maharetlerimden faydalansın" dersiniz ya; işte öyle zamanlarda ben, hep; "meziyetleriniz -tabii cv kapsamında- bizim aradığımız pozisyon için istenilenden fazla görülüyor. doğal olarak sizi böyle bir pozisyonda değerlendirmemiz haksızlık olur diye düşündük ve daha iyi bir pozisyonda değerlendirmek üzere cvnizi havuzumuza dahil ettik" gibi cevaplar aldım. ilk zamanlar koltuklarımı kabartan bu cümlelerin, aslında; "siz şimdi gidin biz sizi ararız"ın yeni varyasyonu olduğunu, günümüz işe alım uzmanlarının ağzının daha komplike cümlelere yatkın olduğunu anlamam biraz zaman aldı.

akabinde; "ben sana yetemedim!"li cümleler baş gösterdi kişisel hayatımda! hatta kısa bir süre önce bir sevdiceğimle geçen konuşmada şöyle sözler işittim; "normal şartlar altında sen beni koluna takıp gezdirmezsin!", "yanında çok ezik kalıyorum!" vs vs...yani bir zuhal olcay şarkısı "sen bana fazlaaaaaa iiiyiiiisaaaannnn!"  a dönüşürken hezimetlerim, "ulan bırakın da ne bana fazla, kim bana az; buna ben karar vereyim" atarımı bile koymaya mecalimin kalmadığını fark ettim.

yine "nasıl evde kaldım?" ana fikirli bir konuşmanın akabinde; gerçekten bütün sorunumun çözümü olan bir cümle duydum bugün; "yanlış sularda yüzüyorsun p. kendini sığ sularda boğmak neden? yürü git atlas okyanusuna vur kendini!" doğal olarak bütün bokumun ilmini çözmüş olan bu şahsiyete şöyle seslendim; "ey ulu makikosan; bu atlas okyanusu nere?" eee tabiii ulu makikosanda apışıp kaldı...öyle adının önüne ulu konunca her moku bilmiomuş yani hayat!

işte böyle böyle "sev,sıç,dua et!" akımına koltukta uyuya kaldığım günlerin anlatıldığı "ye,sıç,uç ve uyu" adıyla rakip olmaya karar verdim. hayır ben böyle değildim;beni bu hale karşıma çıkan 1.80 boyu, mühendislik mesleği, en az iki dili, askerliğini yapmışlık durumu, elinin ve yüzünün düzgünlüğü olmayan tipler getirdi desem yalan olmaycekkk!

ondan sonracığıma; hani adamın teki üniversiteden mezun olur bi koşu askerliğini yapar gelir, iş bulamaz, askerdeyken de böyle bi sessizlik çökmüştür üzerine, mahallenin delüğanlularıynan yaptığı bir gece muhabbetinde sigarasından nefes alır da; "ulan şeytan diyo ki; sigara almaya bakkala gidiyorum diye çık evden ve bi daha dönme" der de; delüğanlular bi offf çeker yaaa...hah işte ulan koduğumun çocuğu nereye gidicen laaa yürü git gözüm görmesin diye kafasına terlik atasım gelen o bebe gibi triplere giriyorum şu ara!

dip not: geçenlerde c35 beton gibisin demişti bana...o ney laağğğ iyi bişey mi demiştim. iltifatmış meğer...darbeli matkabın olayım anam gibisinden, arkasından gelen cümleden çözdüm durumu...ama sonra bi araştırdım darbeli matkap bile c35 betonu delemiomuş...ona bile fazlayım teee o kaaa diyim ben sağa!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder