Pages

29 Aralık 2010 Çarşamba

♣ metrobüs güncesi

toplu taşıma araçlarına binmek yegane mutluluk kaynağım olmuştur zaman içinde...bu; pukhsinitha külliyatında her normal insan gibi gün ışığında uyanılmış ve bir araç kullanılmak için temkinli davranılması gereken saatler hududuna geçilmemiş manasına gelmektedir.

geçtiğimiz günlerde banliyö trenini kullanmıştım örneğin... hayatımda ilk defa...küçükçekmece istikametinden bakırköy istikametine uyuşuk bir ağız, yerine pamuk doldurulmuş artık olmayan bir azı dişi, sıcaktan pelte olmuş insan vücutları ve banliyö trenine binmenin verdiği marşmelov yiyen çocuk sırıtışım ilen pek mutluydum...

eskiden-temiz hava sahası adlı olaydan çooooookkkk çoookkkk önce- sırf spor olsun diye vapura binerdim. o zamanlar dünya üzerinde yaşanmış yegane cennetlerdi benim için taa ki şu melun yasanın çıkmasına kadar...

gelgelelim metrobüs benim için über süper olduğu kadar manasız bir araç idi...daha önce bir kere daha binmiştim fekat o zaman gişelerin en başında bir adam duruyordu ona bir miktar para vererek akbilini bizim yerimize diditlemesini sağlıyor ve hangi tarafta beklememiz gerektiği karmaşasını atlattıktan sonra martı gibi süzülerek hareket ettiğini düşündüğüm büyücek otobüslere biniyorduk...

ben ne bileyim yeni birşeyler olduğunu...yaaağğmurrrr fırtıııııına ve 66.2 kglık bünyemin savrulmamsı adına verdiğim uğraşlarla indim merdivenleri... sağa baktım sola baktım... adam yok! dünya başıma yıkıldı sandım...aklımı başıma devşirip durum değerlendirmesi yapmam ne kadar vaktimi aldı bilemiyorum bir güvenlik görevlisinin silüetiyle dünyam eski aydınlığına geri döndü...

obey the rules edasıyla görevlinin verdiği direktifleri merdivenlerden yukarı çıkıp sağa döndüğümde gördüğüm gişeyi kadar harfiyen uyguladım.fakar o da ne? fiyat çizelgesi! hay lahanalar aşkına...ne bileyim ben 1-3 durak mı? 5-7 durak mı yoksa 2-42 durak mı gideceğim...

"ben mecidiyeköy'e gidecektim ama kaç duraklık bilet almalıyım?"-"42 duraklık almanız gerekiyor"-"bu para yeter mi?" -"evet efendim!"

yuuuuuuuhhhhhhhhhh! 42 durak mı gidecektim? o kadar var mıydı yahu o yol! metro durakları baz alınırsa 45 dakika falan sürekti. olsundu..

saymadım durakları ama ayakta ve konserve sardalya edasıynan epey bir gittim...liseli ve üniversiteli pek çok ergen ulaşımsallaşmak adına metrobüsü tercih ediyordu... her nasılsa hepsininde parmak ve tırnakları ilgi alanıma girdi tüm yol boyunca...yeni nesil çok fena... diziler ve gündem beyin hücrelerinin büyük bir kısmını harap ve bitap düşürmüş... hayatlarının aşkını metrobüste yada bir köşe başında bulacakları düşüncesi körpecik beyinlerine kök salmış ki uzun bakışmalar,kesişmeler ardından bir samimi olmalar...o hepsindeki yenmiş ve cücük boyutuna indirgenmiş tırnaklarla imkansız bence de... o kadarına yorum yapmak bana düşmez heralde...

ama tevekelli değil müge anlı'ya çıkınca inanmadığımız ve bu kadarı da pes dediğimiz herşeyin ne kadar da gerçek olması... o metrobüsten indikten sonra, o koca götlü magandanın, soğuğa rağmen açtığı kıllı ergen göğsüyle arkandan inmeyeceği ve bir köşe başında sen aşkı beklerken sırf spor olsun diye seni kıyma yapma girişiminde bulunmayacağı ne malum...

tüm bu evreşe yolları dar senaryolarımnan attım kendimi cevahir alışveriş merkezine...bu da ikinci kez gelişimdi bu yere... ilki yine ilk metrobüse bindiğim zamana tekabül ediyordu... demek ki neymiş... metrobüs sadece cevahir'e götürüyormuş beni!

vizyonda olan ve yeni giren film öbeğinin içinden the tourist'i popüler cevap olarak seçtim... ne kadar kötü olabilirdi ki? bugüne kadar gia dışında hiçbir filmini izlememiş olduğum ve perdede görmek çok garip bir his veren sayın baaaayan jolie bir mana ifade etmese bile johnnyciğimi görürdüm...

filmin başlama vaktine kadar yapılacak ilk akıla gelen şeyi yaptım girdim bir kitapçıya bu ayki ikinci aylık kitap alışverişimi sadece vakit geçirmek amaçlı aldığım piç güveysinden hallice ile sonlandırıp bir kahveciye gidip çay içerek okumaya başladım...

filme girdim... reklamlarrrrrrrr reklaammlarrrrrrrrr reklamlaaaaaarr... hiç bitmeyecek sandım... popülasyonu 10 olan salona girdiğimde farkettim ki benimle beraber 9 kişi H sırasından seçmiş yerlerini...bomboş salondaki tek sıkışık sırada pardonlarla ilerledim yerime... "tebrik ederim hepimizi" diyerek H sırası rezidanterlerini gülümsettim...kimsede kalkıp bi arkaya bi öne ne bileyim başka bi yere geçeyim demedi vallahi... kardeş kardeş oturduk...fekat izleyemedik.... filmin başladığını fransızca  dialoglardan anladık fekat görüntü yok! belki çekimdendir dedik... 15 dakika geçince makinistttttt hiişşşşşşş hoooooooopppp larla olacak gibi değil bir cengaver çıkıp aramızdan makinisti buldu... film kaldığı yerden görüntülü olarak devam etti ama ışıklar açık millet ahhlanıp uhhlanıyor.... tutunamadık filme... başka bir cengaver de başa sarılmasını sağlamak için kalktı ve korkulan başımıza geldi...salon karardığında reklamların ortasından itibaren film başladı.....reklamlaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrrrrr.....reklamlaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrr....

çıkarken mırıldandığım şu cümle tüm filmi özetler zannımca: "hay kafama ediyim... bokumu çıkmıştı av mevsiminin ne diye gitmezsin hadi onu bırak çakal'a git...turistmiş.... peahhhhhhhhhhh"

26 Aralık 2010 Pazar

♣ doğum günüsü şeysi ^_______^

efenimmmm; doğum günüm vesilesiyle bir parti vereyim bir birşeyler yapayım styla bir hatun olamadım zaman içinde! hani hep son dakika golleriyle tavan yapan bir bünyem ve plansızlıklar üzerine kurulu bir stilim var...

gayet net; doğum günüm değilmiş gibi yapıp bir arkadaşımla karanfilli tarçınlı çay arayışına çıkacaktım istanbul varyetesinde fekat hiiiiiiiiiççççççç kaba etlerimi oynatasım olmadığından "yarın mı yapsak ki?"lerle geçiştirip evin yolunu tutmuş idim kiiiii; Y. aradı...geçen yıl da aynı şeyi yapmıştık. tüm gün kuaförde vakit öldürüp akşam yemeği yeyip evlere dağılmaca...

bu yıl tam olarak öyle olmadı...Y.nin nişantaşı dolaylarına taşınması vesilesiyle akşam yemeğimizi oralarda yiyelim içelim dedik...dedim joke college olacaktı orlarda bir yerlerde! hadi bir güzellik yapalım da orada doyalım! fotoğraflardan da  anlaşılacağı üzere joke college bir konsept değişikliğiynen  limonata olmuş ben tabi cemiyet haberlerine uzak bir karakter olduğumdan bu değişikliği ; danışmadaki arkadaşa "gardaş bu yukarda cok kalıç varıdı, duriyir mi halaaa?" soruma "hımmm izzet beylerin yeri yalnız orası limonata oldu hanfendi"-nişantaşı sosyete styla- cevabıynan fark etmiş oldum...

izzetciğim eline aldığı her işi pek bir iyi becerebilen bir şahsiyet olduğundan gözümde yine çapa marka bir mekanda gönlümü fethetti hayta...

fiyatlar üzerine yorum yapamiyciiğğmmm çünkü doğumgünü çocuğusuydum yaa pek göremedim hesabı! fekat karnım doymadı arkadaş!

dışarlarda tavuk yemekten haz etmem...makarna,salata ve et tercih ederim...hafta içinde bu kotaları doldurduğumdan canım bunları tüketmek istemedi her nedense ,bu haftaki balık istikakı ne alemdedir diye söyledim bir levrek ama o da dişimin kovuğunu doldurmadı.

gün içerisinde aldığım kutlama telefonları manasız uzun radyasyon maruziyetimi arttırdı...

facebook üzerinden kutlamalar ise bol bol gülümsetti...ilginç bir şekilde uzunca süredir merabalaşmadığım hatta listemde varlığını bile unuttuğum insanların "burda da bir kızçecik varmış...amanda doğmuş da büyümüş!" deyip en azından ellerine zahmet iki kelamı tıkır tıkır ettirmeleri hoşuma gitti...çok çok ilginç isimler vardı uzayıp giden kutlama listesinde...

hani yalan değil ben hep kenarda höşönkörönün de doğum günüymüş diye görüp hımmm beklemiyodur bile benim kutlamamı...hatırlıo mudur ki acaba beni? falanlarla ya unuturum ya hiç kutlamam...onlar üşenmemiş ve kutlamışlar yaa ...eahhhh..... güzel işte!

neyse;

dekor güzel olunca benim muhabbetimde güzel oluyor biliyonuz mu? bikbikbik şakıdım tüm gece... salı günü olmasına rağmen o kadar kalabalıktı ki! londra sosyetesi tatilde üşenmemiş gelmiş...

akabinde ben ve nikotin aşkıma yenik düşüp şaraplarımızı terasta nikotin ve duman eşliğinde taçlandıralım istedik...anam aralık ayında mıyız haziran gecesi mi belli değil..az biraz esti tittretti teras ama genelinde iyiydi...

biraz geciktirdik saatleri ki mekanların yaş ortalaması 30 lara yaklaşsın, kalktık reasürans pasajında devam ettik muhabbetimize...derkeeeeennnnn saatler gece yarısını geçti ve saltanatım sona erdi...

ama diyorum ya izzetciğim eline sağlık beğendim yani ...aferin leynn iyi iş çıkarmışın!

22 Aralık 2010 Çarşamba

♣ bu sabah erken uyandım.

20 aralık 2010


gözlerimi açtığımda henüz uyanmaya değer bir saat olmadığını fark ettim keza saatimi 14:00 e kurmuştum ki duşumu alayım, valizimi vs hazırlayayım ...malum mumbai güzergahlı bir hareket planım var idi...


hiç canım istemedi ne yemek yiyeyim ne banyoya gireyim...zoraki taradım saçlarımı...yalandan hazırladım valizimi...öyle ki nakit para bile almadım yanıma...döviz desen hak getire...makyajımı üstün körü birkaç bir şey sürüştürerek tamamladım...

her seferinde yüzüne baktım annemin..."hava ne güzel hadi ek! gitme ve bir şeyler yapalım" der belki diye...anne yaa hemen okudu içimi! "git duşa gir o zaman hazır hissedersin" dedi...nitekim girdim duşa ...taksiyi çağırdım...

didbydid clutchıma uzun uzun baktım...sanki mumbai'ye benimle gelmek ister gibiydi de hep aklımda odadan bile çıkmayıp karpuz gibi yatacağım ve bol bol okumalarda olacağım fikriyle güldüm geçtim...tam son hamleyle rimelimi sürerken bir telefon...

mumbai seferi epey tehir aldı. ne zaman kalkacağı bilinmiyor. biz size haber vereceğiz gelmeyin lütfen diye...keşke başka birşey dileseydim diye hiç üzerimi çıkarmadan beklemeye koyuldum. bir yandan da hüpletiyorum tabi aşure günü vesilesiyle gelen 654646741 aşureden birini... 20 dakika geçti geçmedi 17:50 de alanda olmalısınız diye arandım...tekrar taksi çağırdım...gittim...

ha geldi gidiyoruzlarla 00.00 a kadar bekledim ve geri döndüm eve...annem şaşkın...anlam veremiyor... açıklamalar açıklamalar...


pek bir düşünceliyim bu aralar...manasız...


21 aralık 2010

Sevgili Santa;

bu yıl pek iyi bir kızçe olamadım! sigarayı bırakamadım! ehliyet denen mereti hala alamadım! kendime bir ev ya da araba da alamadım! birkaç kilo verdim birazını da geri aldım! spor yapıp iyi beslenip kendime iyi bakmadım! hatta makyajımı bile silmeden yattım! bolca alkol tükettim!

arada iyi şeylerde yaptım tabiiii...birkaç birşey okudum da adam olmaya çalıştım...birkaç kişiye iyilik ettim kimseye kötülüğüm dokunmadı her zaman ki gibi...birkaç aç doyurdum...babamı pek arayamadım ama olsun o beni çok aradı...seneye bende onu ararım ödeşmiş oluruz... bol bol gezdim...yedim..içtim...yeni yeni ciciler aldım kendime...sırf kendimi düşünmedim eşe dosta da aldım...hep düşünceli bir arkadaş,hoş sohbet bir insancık olabilmeyi başardım...işime gidip geldim...hiç yalandan hasta olmadım...kimseye kötü davranmadım ...bana kötü davrananların ardından lanet okumadım!...
şimdi geleyim sadede;

bak Santa! lütfen artık karşıma doğru düzgün birşeyler çıkar! ne olursa!

22 aralık 2010

bugün de çok erken uyandım...gittim altyazı dergisinin yüzüncü sayısını aldım! kasımda çıkardıkları sayı 3 ay boyunca kitap ve dergicilerde varlığını sürdürecek...girmişken dayanamadım maaşın yarısını kitaplara bıraktım geldim...

herşeyi yapmak için fazla yorgundum ama kırdım sanırım halkayı ki bugün popişimi kaldırıp sokağa adım atabildim...geçen cumartesi gittim yeniköy'e kıytırık bir lotus çiçeği çayı ki aslında kaynamış su içtim geldim....öncesinde cihangirde yaptığım leziz kahvaltıdan bahis bile etmiyorum... S. bu sözüm sana! lotus çiçeği çayı içmeden yaşayamıyorum anasını satiiim ^^

az önce annemle aşk yaşadık! bana da blog yap bende yazıcam dedi...hayırlara vesile...

yarın sabah yine erken kalkmayı planlıyorum...öyle ya 08.52 de annem beni doğuracak!

15 Aralık 2010 Çarşamba

♣ Janpath günlükleri

ha mesaim tuttu ha tutacak ha geldim ha gittim derken büyük stress altında bekliyordum gidebilecek miyim diye? raks edecek mi bu bünye yeni delhi semalarında diye...zorladım tüm şartları...biraz da yakıp yıkıp gemileri iş yerinde...nitekim de attım kendimi yollara... arkadaş ben beklemişim beklemişim...son anda elinden şekeri alınmış çocuk gibi hissettirmeye ne hakkınız var beni? değil mi ama yaaa?

önce biraz hani şu odadan dışarı adımımı atamadığım mumbai'de ilk hindistan deneyimimden bahsedeyim...mumbai acayip sıcaktı...odanın sıcaklığı 7 dereceye ayarlı olmasına rağmen haşlama et kıvamında serilmiştim yatağa...tüm gün yapacak bir şey olmadığından-olsa da bende mecal olmadığından- ve oteldeki internet; kurdeşen döktürecek kadar yavaş olduğundan; tv başında 300e yakın hindu televizyon kanalının her birinde, en az 1 dakika zapping dolambaçlı yollarında seyrettikten sonra; epeyce bir süreyi sun tv adında bir yerel müzik kanalına kitlediğim bünyemle biraz keşif yapma fırsatı bulabildim...çıkarımlar şunlar;

1.hindistan semalarında televizyon kanalı açmak çok kolay bir şey...yoldaki inekleri falan sabitlediğin bir kamerayla yayınlasan bile bu senin bir tv kanalı olmanı sağlıyor... görüntü kalitesi high definition falan hikaye oralarda...

2. çipil bir oğlancık var...sanskritçe okuyamadığımdan adını da öğrenemedim...neyse bu oğlan çocuğu yememiş içmemiş klip çekmiş. iki klipte bir bunun klipleri dönüyor...ama öyle 20-30 klipten bahsetmiyorum 300 ile 500 arasında seyrediyor klip sayısı... zira klip çekmek ucuz ve çok kolay olsa gerek...

3. ortalama bir klipte dönen şarkının sözleri; çok gelişmiş bir müzik zevkim olduğundan değil ama; cingılııı cingılııı hyaaa'dan ibaret....

4. her dört hindu oğlandan birinin adı suresh,halbuki bence raj, bizdeki ali'ye tekabül ediyor olsa gerek...

5. tren ucuz bir ulaşım aracı olsa gerek...trenlerin güzergahları hakkında hiç bir fikrim yok fakat tüm film ve kliplerin yüzde doksanı aynı dar ağaçlı yoldan geçiyor...ve çekim için izin almak da çok kolay herhalde herşey trenlerde olup bitiyor mamafih...

6.hindu karılar kendilerini yerlere atmaya birilerinin kucağında sürünmeye bayılıyor...biraz bir hisli cingılııı cingılııı hyaaaa ezgisi duyulsa tüm karılar sarileriyle yerlerde....toz toprak hat safhada....

7.hinduların vejeteryan olduğu kocaman bir YALAN...bu kanıya daha uçakta vardım... ben vejeteryan değilim diye çemkiren onca hinduya şahit olmam bir tesadüf olamaz hem mumbai hem delhi için yollardayken... 

8.kafaları sürekli bir güzel adamların...sorduğun sorulara kafalarını iki yana sallayarak cevap veriyorlar...bunun evet mi hayır mı olduğunu henüz çözemedim...duruma göre her ikisi de olabiliyor...

9. ağızları her daim çiğnedikleri bir ot nedeniyle kan kırmızısı...yorgunluktan olsa gerek onun adını da şu an hatılamıyorum ama kenevir mukabilinden bir şey... ülkede çocukların kullanması bile serbest ve ciddi kafa yapıyor... hyahhkkk puhhh diye yerlere tükürülmesi ve ortaya çıkan kan revan görüntüsü cabası ...öykkk....

10. mumbai'de de delhi'de de yollarda inek maymun falan göremedim...gayet süper lüks arabalar, araya biraz sıkıştırılmış daha eski arabalar ve bol miktarda tuktuk...trafik berbat kimsenin kimseyi gördüğü, taktığı falan yok...tuktukla giderken otomobillerin camını tıklayıp "arkadaş ben de burdayım hani ezmesen de bende ulaşımsallaşabilsem" diyebiliyorsun...

daha slumdog millionare kafası takılayım, ara sokaklara gireyim ;afaki alayım başımı bir yürüyeyim dersen bu çok tehlikeli zaten açlıktan büzüşmüş bünyeleriyle çocukları ve hint fakirlerini görmek, zaten o tarif edilemez kokuya katlanmak, 10 rupee-1 dolar ortalama 45 rupee ve herşey için olduğu gibi dolar bozdururken bile pazarlık etmek zorundasın- için peşini bırakmayan 100lerce hindu eşliğinde sokakta yürümek oldukça meydan okuyucu bir deneyim olduğundan...hindular bile bunun çok tehlikeli olduğunu söylüyorlar...girme arkadaşım ara sokaklara! televizyondan falan izle ... zaten girilmişi var!

16 saat vaktimiz olduğu ve bunun asgari 8 saatini uyuyarak geçirmemiz gerektiği için sadece janpath semalarında seyreledik bu seferlik...janpath uzakdoğunun gece pazarları gibi bir yer. yakınlarında da alışveriş merkezimsi...bildiğin levis, nike falan olan daire biçimli, ortası parkımsı araziden ibaret bir olay...alt çarşısı var ki; şallar,deriler, hint işi oymalar, kakmalar, buddhalar, bol miktarda pashmina şal ve sari dükkanının olduğu; kokudan ve rutubetten ölmüş yazın kesinlikle nefes bile alınamayacağını düşündürten kalabalıklıkta,havalandırma sisteminden bihaber...

gitmişken kendime de bir sari ve hint işi örtüler almadan gelmedim tabii kii...pembe üzerine bronz ve yeşil işlemeli ipek bir sari için açılış fiyatı 2800 rupee ...pazarlıkla 1000 rupee'ye aldım...o bile çokmuş...örtülerin ise tanesini 1800 rupeeden açtılar fekat biz 4 tanesini 1000 rupeeye alarak kendi bünyelerimiz bazında pazarlığın gözüne vurduk...tezgahın başını metrelerce terk etsen bile satıcı bırakıyor tezgahı "tamam hadi gel senin söylediğin fiyattan vereceğim" diye saatlerce peşini bırakmıyor...peş bırakmamak bir hindu geleneği zannımca ama pukhsinitha için cinayet sebebi...

ben ki; her türlü cezayirlisini, şamlısını, çinlisini ayırt etmeden seven bir insancıkım...yaşlandığımdan mı tahammülsüzlüğüm doruklarda bilemiyorum ama artık gerçekten ısrar ve kötü kokuya dayanamıyorum...kendime not: be hey deli dumrul ne halt etmeye insansever kişiliğini, çok fazla ırk ve milletten insanla muhatap olunan işler seçerek suistimal edersin ki?

mumbai'de sıcaktan öldüm diye incecik birşeyler almıştım yanıma...delhi semalarına kış gelmiş! orama burama doladığım pashmina şallarla biraz üşüntümü önledim ama mumbai'ye mont götürmek farz bu mevsimde...gidecekseniz söyleyim yani aldanmayın hava durumlarında 27C derece dediklerine...gece takır tukur titretir walla...

hoş yine mevsim normallerinin çok üzerine hava ama iç üşümesi ayrı birşey...

demem o ki; beklentilerinizi düşük tutun...küçücük bir bebecikken çekilmiş videolarımda; nasıl bir hayvan sevgisiyle büyütüldüysem artık; ineklerin peşinden koşturuyorum "arkadaşııımmmmm! arkadaşıııımmmm!" diye.. hep yollarda inekler, hoptiri ağaçlarda lüptürü maymunlar diye gittim...belediye otobüslerinin altı üstü, çatısı bacası insan kaynıyor zannediyordum...beklentinin bini bir para...beklediğimi bulamadım nitekim ama o benim hayalimdeki hindistan aslında şimdiki pakistanmış...duyumlarıma göre karaçi; tam da benim istediğim manzaralara şayan renklilikte bir yer imiş...gideceğim göreceğim...kararlıyım...ama çok çoooookkk çooookkkk daha pismiş...tecrübeyle sabitlenmiş bu...bakalım gün ola harman döne...

4 saatlik bir gezinin ardından otelimize döndük...aklıma geldikçe yazarım ama ilk izlenimlerim bunlar...ayın 20 sinde pukhsinitha mumbai'de seyreyleyecek... mumbai'den bildiriyorken eklerim işte...
p.s.: fotoğraflara baktıkça; daha iyi bir makinem olsa süper olacaktı diyorum ...ahh işte parasızlığın gözü çıksın...o da olur beahh... umut fakirin ekmeği nede olsa....hatta madem hindistan'dan geldim...belki de bundan sonraki hayatımda canon benmişim meğersem!

12 Aralık 2010 Pazar

♣ ben hep yokluktan bir adam olamadım!

açlıktan ölme safhasındayım ama sırf keyfimin kahyası izin vermediğimden kaba etlerimi kaldırıp  bir şeyler hazırlamıyorum da annemin duruma bir el atmasını bekliyorum...

açken mutsuzluk katsayım anbean artıyor...ankaram'a kar yağmış, her yer bembeyazmış...bu lahana yağasıca istanbula da yağdı ama bir naneye cacık olduğu yok...olmuşsa da benim bu lahana evimin yakınına uğramadı anca soğuk soğuk esip kar tanelerini savurmayı bildi rüzgar...birde hadi pukhsinitha sinir katsayılarınla oynayım der gibi güneş de pişkin pişkin sırıtmıyor mu camımdan...al ağzına vur terliği....

ankaramı özledim ...hem bir çok... ama ziyaret etmek değil içinde yaşamak istiyorum artık... 1 yılı geçkince bir süredir hala nefret edebiliyorsam istanbulda yaşıyor olma halimden...bence bu bir işaret...

az önce kafamdan tatlı tarifi uydurdum... kafamdan uydurmadım aslında işyerinde sürekli olarak olan bir tatlı...adını da bilmiyorum yaa...görünce gözlerim blink blink ediyor...dışında yufka var içinde de böyle ayçöreğinin içindeki gibi-hani hep "pasta artığı onlar biliyor musun?" diye yemene engel cümleler kurar ya arkadaş namzeti spoilerlar- hamurumsu kekimsi ama meyve taneleri vs olmayan vişneli birşey var...üzerine de pudra şekeri dökülüyor... işte o tatlıdan yapayım olsun da yensin istedim...un helvası yapıyormuş gibi yapıp, daha az un koyup, şerbet yerine de vişne suyu koyup, yufkaya sarıp, üzerine de sürdüm mü yumurta sarısını al sana olacak işte...annem ben popişimden tatlı uydurdum hadi yapalım dedim... annem "kolumu kaldıracak mecalim yok çok yoruldum bugün" dedi... ben de sen unhelvasını yap ben halledicem dedim...tam kalktım yalandan bir pantolon geçirip üzerime markete vişne suyu almaya diye..."ayy pukhsinitha ayy puıkhsinithaaa çok kalorili öyle şeyler... otur... yeme " diye tüm şefkimi kırdı kadın! şimdi de mutfakta birşeyler pişiyor...benim şefkimi-şevk olduğunu biliyorum tabii ki ama bu şefk...hani hardal değil haydar olması gibi- kırdı ya...ne pişirirse pişirsin ...hıh... neyse kalktım bende bizim aşçılardan birine mesaj attım...tarifini istedim... elbet görür de cevap verir...vermezse çekeceği var benden... ama ben diyorum tam da benim dediğim gibi değilse tarifi ahanda buraya yazdım ben de pukhsinitha değilim...

ama o vişne suyu olaydı...ahh o vişne suyu olaydı...ben dinler miydim hiç vicdanımın sesiyle eş değer annemin sesini...kesinlikle dinlemezdim ..

geçenlerde de karar verip bunu sosyal bir platform olan facebookta dostlarıma açıklamıştım...hardal sarısı yün alıp haydar sarısı atkı örecektim kendime...şişlerimi bulabilseydim ve hardal sarısı yün olsaydı evde siz görürdünüz...ama tabii ki yine yoktu... nasıl bir evse bizimkisini hiç de birşey yok anasını satayım...hardal sarısı yünle vişne suyu olmayan ev mi olur laaaaaa?

böylesine yokluklarla savaşırken aklıma balet bir arkadaşımla üç dört yıl önce yaptığımız ve beni gülmekten yerlere yatıran- şimdi anlatınca komik değil tabi ama o zamanlar şartlar olgunlaşmıştı ve gülmüştük ek bilgisini bir klişe olarak lömpürdönk diye ahanda buraya patchledim- dialogumuz geldi;

Jam the Ballet: bak saat de sabahın 4'ü oldu...
pukhsinitha: evet yaa ...harbiden olmuş epey...ee iyi de sen uyumayacak mısın artık? hadi benim öğleden sonra dersim... ama sizin epey erken... bir de kalk eryaman'dan beşevler'e git falan epey erken kalkman gerekecek...
J: muhtemelen ilk derse gidemeyeceğim ...uyur kalırım...
p: oğlum devamsızlığın bini bir para ...nasıl mezun olmayı planlıyorsun...
J: planlamıyorum...ben ilkokuldan beri hep yokluktan kalıyoruım kızım...
p: yokluk?
j: işte derse gitmeyince yok yazılıyorsun yaa...
p: haa devamsızlıııııııııkkkkkkkkkkkkkkk....ay deli çocuk...yokluk mu denir ona?_
j: kelimelerle arası iyi olan sensin...yokluk işte hem...yok olma durumu...
p: haklısın....dumggg...tısssss

haklı tabii yaaa....bende işte hep o aynı yokluktan adam olamadım!!!

10 Aralık 2010 Cuma

♣ bugün herşeyi düşündüm!!! vol. I epi. III

♣ cavendish & harvey'nin tereyağlı şekerlerindense; bizim missbonlar daha güzel!!! bitmeye yakın garip bir tad bırakmıyorlar insanın ağzında en azından...sadece kutuları pek afili...ben küçücük bir kız çocuğuyken nereden olduğunu şu an hatırlamadığım, çoğu; gözüme taa o zamanlardan muhteşem güzellikte gelen teneke kutularıyla, şekerlemeler gelirdi evimize...içlerinden çıkanlarsa hep kof!!! bir tanesi de mükemmeldi! hala tadı damağımdadır diyebileceğim cinsten çıkmazdı...çoğununda kutuları hala durur...çok işlevseller netice de...ister al içine koy tokalarını ister al içine koy tokalarını...tamam işlevsel değillermiş...sadece toka koymaya yarıyormuş...keza ben gibi toka alma, takma ve satılan yerleri bilme özürlüsüysen hiç bir işe bile yaramıyormuş!!! neyse işte neticede duruyorlar bir yerlerde yer işgal ediyorlar!!! bödöffff.....

♣ doğum günümde yaklaşıyor ... şu internet sitelerinin löpürdönk diye köşelerinde berilerinde pörtleyen bugün de arkadaşın höşöfün doğumgünüsüymüş hadi zıkkım yolla pop upları da olmasa kendiminkini unutacağım!!! gerçi birkaç ay önce bir ara aklıma gelmişti...de... ne hediye alsam kendime diye puflarken did dans la mode clutchlar gözüme ilişti...bir tane edineyim diye irtibata geçtim kendileriynen... elbet bir ara eve gidebilirsem adres beyan edip alacağım model 1'deki sevgili audrey'i...dilerim tüm bu işleri halletmemin akabinde kargosu margosu tam doğum günüme denk gelirde mutlanırım!!! bir de kar başlarsa değmeyin keyfimeeeeee....seul'de başladı bu arada...yılın ilk karı,çarşamba günü öğlesinde 1 saat kadar sürdü....hızlandı...giyinip aşağı indiğimdeyse bir cacık kalmamıştı üzücüklü olmuştum da, uyudum uyandım yine başladı sevindirdi beni mendebur!

♣ epey gerginim bugünlerde...üç kuruşluk adamların beş kuruşluk muhabbetlerine beni maruz bırakan işimden hep yakınırım...yakın çevrem hep yakınmamı duymuştur da çok az iyi kelam etmişimdir...hep bir; işi bırakma, okula devam etme, iyi kötü asgari ücretli bir iş, hatta babanemciklerin yanına yerleşip ekmek elden su gölden eee tabi ev kızlığında son nokta bir yaşam tarzı isteklisiyimdir....hoş!!! o zamanda 'hay ben kafama edeyim' lerin bini bir para olacak...şu sıra tek tesellim senelik iznime 17 gün kalmış olması...elin ve alemin pukhet pukhet diye delirmesinden bahsetmişimdir evvelden...pek maymun iştahlı olduğumdan 'şeytan diyor sigara almaya gidiyorum diye çık git'li birkaç cümle kurarken yakaladım kendimi fekat ve ancak gönül ne istediğini dankkk diye vuruyor yüzüme az akıl katarak düşününce... pukhette 1yıldansa; ankara'da 3 saat dahaçok mutlandıracak beni ama bellide olmaz koskoca 22 gün...pukhsinitha zimbabwe'den bildiriyor kelamlarıma da şahit olunabilir ocak ayı sürecinde.... 


♣ evi pek çok özlediğimden midir yoksa yaşlanıp 'artık bizden geçti' depresifitesinden mi henüz çözemedim fekat evden çıkmıyorum arkadaş!!! nerden baksan bayramdan beri evdeyim!!! işe gittiğim zamanları saymıyorum elbette ama istanbuldayken evdeyim yani...bir de huzurluyum ki sorma...seulden alıyorum ciciş ciciş peluş pijamalarımı, kah salondayım kah banyoda kah mutfakta...televizyon izleme olayımıda garip bir şekilde trttürk'le sınırladım...bir uykusuz of istanbul gecesinde her nasılsa 6 saat boyunca göz kırpmadan tv izlediğimi ve sıkılmadığımı ve izlediğim kanalın trttürk olduğunu fark ettim...anneme de izlettirdim...o da aynı beğeniyle izliyor...trttürksevergiller olduk...hiç başka kanal olmasa yüzyıllarca izleriz heralde...eeee şimdi bu fotoğraf ne alaka ...ne diye patchlendi oraya...şimdi arkadaşım; bu fotoğraf geçtiğimiz yaz ortasında; çukurcuma dolaylarında baja'da yediğim 'cehennemden gelen et topları'na ait...ahım şahım birşey değil...adı sattırıyor...(fotoğraf için mervecana teşekkürler bu arada) gel evde alasını yapayım hatta ben sana...ama bir gidip yenilebilinir ... bir ara dışarı çıkacaksam sebebim bu olmaz ama gitmişken uğrarım...

♣"Belki sindirilmiş ebeveynlerin büyüttükleri bireyler olarak, bırakın copları-kıymıklardan sakınılarak yetiştirildiğimizden böyle pasifize olduk. Bilemiyorum.Bildiğim bir şey varsa o da; basit sosyal medya protestolarına katılan herkesin aslında bir şeyler yapmak isteyen iyi insanlar olduğu fakat dünyayı değiştirebilmek için şiddetsiz gerçek eylemlerle daha fazla şeyler yapabileceklerine inandığımdır…" demiş geçtiğimiz günlerde seul settlerı arkadaşım C. bir internet sitesinde; avatarına bilmem ne fotoğrafı koy bilmem neye karşı tepkini bildir hareketinin ardından...üzerine düşündüm...çoğumuz birşeyler yapmak isteyen çok iyi insanlarız...ama ne demiş santaina " evren hareketi alkışlar, düşünceleri değil" tam çeviremedim tabi artık unutulmuş ingilizcemle ama olayın ana fikri bu....hele ki ben; bu kadar uyuşuklukla melaykeeee olsam boş!!! S le oturup bak bilmem kim ne kadar kıytırık birşey dikmiş modacıyım diye geziyor...dikmemiş bile çizmiş diktirmiş ama işte adı var... adın şaziment höşönklüparmak olsa kim alacak strazzzz taşlarla bezeli jakarlı brode gelinliği senden demeyi pek iyi biliriz... S. yine kalkar uğraşır yapar alasını ...da ben anca konuşurum...ama bir kalksam neleri becereceğim bir bilseniz a dostlar!...ah bir bilsenizzzz!!!!

7 Aralık 2010 Salı

♣erken gelen yılın; başısının ruhu....

"nerede o eski yılbaşı kutlamaları azizim ?" deme cürretini kendimde bulamıyorum...keza hatırımda kalan yılbaşı kutlamaları hiç öyle hatırlanası muhteşemlikte değil...

örneğin geçen yıl 31 aralık gecesi annem ile şaraplarımızı yudumlayıp en azından adet yerini bulsun diyerek saatlerin 00:01'i vurmasını gözlerimizden uyku akarken beklemeye çalıştık...çünkü ben 04:00 de annem ise 06:30 da işbaşı yapacaktık...

yıl;2009...sahne1: pek çok kutlama daveti alınmış değişik arkadaş gruplarından hiçbiri de geri çevirilememiş; biricik ankaram'ın buzlu sokaklarında; deyim yerindeyse baldırı çıplak bir modda, oradan oraya sürüklenirken ve soğuktan donarak geçirilmiş zamanın, geri kalan kısmı ,yıllardır içinde kimse yaşamadığı için soğukça olan bir evde sarhoş teselli edilmiştir...

yıl 2008;sahne 2: kalabalıkça bir arkadaş grubu tipi ev partisi...pukhsinitha hastalıktan mutasyona uğramış...ne mecal var ne tip...zoraki giyilmiş bir jean pantolon üzerine pijamadan bozma bir sweatshirt...47621876 mg antibiyotik bünyeye duhledildiğinden alkol alamayan ama tüm alkol etkisi altında edilen kelam ve saçmalıklara ayık kafayla katlanma işkencesi akabinde; çıkan arbede sonucu bir kısmı o anda tanışılmış insanları da sokakta bırakıp madur etmeme duyguları eşliğinde eve dönüş...

yıl 2007; sahne 3: pukhsinitha bunalmıştır,depresiftir...kendini pokere vermiştir...fakat yeni yıl yeni umutlar safsatasına ayak uydurarak paralara kıyılmış, kostümler alınmış, rezervasyonlar yaptırılmış onlara da tomarla paralar yatırılmıştır...fakat pukhsinitha o kadar dertli ve akıl bir karış havadadır ki; kostümler giyilir, makyaj ve saçlar yapılır ama son anda gelen teklife kulak vererek poker masasından kalkamaz ....yeni bir yıla girildiğini ayıktığında ise saatler 04:00 ı vurmuştur da geçmiştir bile.....

o yüzden çok bir beklentim yok bu yıl, eski yılı gönderme seromonisine dair... fekat; seul'ü sardı şimdiden christmas ruhu...yalan değil bana da ufaktan ufaktan yol yapıyor...soğuğa rağmen vurduk kendimizi namdemun yollarına...o pasajlarda zaten kendimi kaybediyordum...christmas süslemelerini görünce daha bi neşelendim...gün boyu "frrrrrrooooooosssssstyyyyyyyy theee snowwwwmaaaannnnnn" diye kafa ütüledim ama içimdeki yılbaşı çocuğu neşesini de bulaştırdım çevremdekilere...yılbaşı alışverişininde gözüne vurdum tabi...olmayan şöminemin üzerindeki olmayan çorapları doldurmaya yeter bile....

gönül isterdi ki; alıp taşıyabileyim ama imkansız...bu sıralar evcimen beyaz kedi tarzında bir hayat sürdüğümden keyif alamayacağım cangırı cangırı yılbaşı partileri olayına girmekten kaçınıyorum...haaa ankara'dan davet gelir...pukhsinitha eggnog falan yapacağız, ökse otlarını duvardan duvara döşeyeceğiz...sıcak şaraplarımız olacak...yünlü kazaklarımız,polar battaniyelerimizin altında christmas filmleri izleyip, gönderdiğimz yılın saçmalıklarını çekiştireceğiz kisvesi altında bir parti düzenlenirse kaldırıp kaba etlerimi çıkar giderim tabii ama...bunun dışında hiçbir kuvvet beni evden dışarı çıkaramaz düşüncesindeyim...

gelelim seul semalarına; değişen pek birşey yok uzunca süredir...son 10 yıldır -keza son 3yılını bizzat biliyorum- aynı süslemeleri upgrade edip kullanıyorlar...christmas carol bandleri diyorum artık onlara; her köşe olmasa da pek çoğunun başında cıngırı cıngırı prova yapıyorlar..otelin bu yıl ki süslemeleri de geçen yılkilere benziyor ve bana minicik bir elbiseyle -30C derecede sırf inadımızdan 2 saati aşkınca bir süre taksi bekleyip, buz kütlesi  imajımızla hilton otelinin casinosundan taksiye verecek bir wonumuz bile olmadan çıkışımızı anımsatmaktan öteye geçemiyor...


halbuki; daha 2010 da artık olmayacağım dediğim herşeyi uzatmalı olarak olmuşluğum devam ediyor yahu... belki başarabilirim...daha 24 günüm var geçen 31 aralıkta verdiğim yeni yıl kararlarımı uygulamak için...

hadi pukhsinitha...aslansın sen kaplansın sen 24 günde her birşey olursun!!!

4 Aralık 2010 Cumartesi

♣ kafam karıştı..o_O

mesela hiç tadını bilmediğim birşeyin tadını daha önce onu tatmış birilerine sorunca neden onlarda bir cevap veremiyor -güzel diyorlarda bu nasıl bir cevap henüz çözemedim!!! güzel iyi de nasıl güzel? güzel ne demek ki?- da cevaba ulaşmak için ikinci soruyu "neye benziyor mesela?" diye sormak zorunda kalıyorum? örneğin geçen gün bamyanın tadı nasıl? dedim... ben çok severim çok da güzel yaparım diye cevap aldım...bu cevapla tatmin olmadım yani neye benziyor dedim...nasıl neye benziyor sorumsu cevabıyla karşılaştım...yani pırasaya mı benziyor lahanaya mi ya da ne bileyim belki de domatese benziyordur dedim...biraz fasulyeye benziyor dediler...demek ki bamya yememiş olmam bir eksiklik değilmiş...zaten bayıla bayıla fasulye yiyorum neden kalkıp bir de muadil tadını keşfedeyim ki....annem arada kendine alır yapar bir yemeklik...bana sormaz bile...anneler biliyor işte yavrusu neyi sever neyi sevmez diye....küçükken bozacı geçerdi ramazanda kapının önünden..."bende boz işşşşcemmmm" diye yerlere yatardım... "sen sevmezsin! güzel değil!" derdi ...birgün gizli gizli boza almıştım içtim...gerçekten sevmedim ,güzel değildi....o günden sonra da annemin söylediklerini hiç sorgulamadım...gerçi son 5 yıldır değişik tadlarla "bi tadına bak belki çok beğeneceksin, hatırım içinnnnnnn!"lerle çok sık çıkıyor karşıma ...herhalde ya o değişiyor ya da benim kendinden ayrı bir organizma olduğumu yeni yeni analiz etmeye başladı....

bir de hissini bilmediğim durumlar var şu ara...mesela bundan birkaç yıl öncesine kadar insanlar midem ağrıyor derlerdi...ki hala zaman zaman midesi ağrıyan ,yanan bir takım kimseleri gözlemleme fırsatım oluyor... mide ağrısı nasıl birşey ben bilmezdim...belki de bilirdim de onun mide ağrısı olduğunu bilmediğimden bir ağrım var ama nedir üzerine düşünmezdim...gerçi hala neye benzediğini ve ne zamanları ilaç alınması gerektiğini çözebilmiş değilim...insanın hemşire annesi olması aslında çok kötü birşey bence...içimde neler oluyor hiç bilemiyorum bu yüzden....semptomları anneme söylüyorum o gerekeni yapıyor..ama insan arada bir yorum yapar beni de aydınlatır değil mi?...tomar tomar yuttuğum o ilaçlar acaba ne işe yarıyor?...yer kaplıyor diye kutularını da atıyorsun bir de kadın!!!...cücük kadar kalmış mayın tarlası görünümlü kartuşlardan seçemiyorum da isimlerini...

çok acı yedim ...bunun çıkışı fena olacak derken insanlar ne demek istiyor?...yuhhh bee bunu da bilmiyorsun demeyin...çünkü geçen hafta tecrübeyle sabitledim....bir avuç cinbiber yeyip ertesi sabah aldım boyumun ölçüsünü ve bu cümleye anlam yükleyebilmeyi başardım!!! soru yemekte değil gerçekten gümrükteymiş...^.^

birde kırık çıkık nasıl olur onu da anlayabilmiş değilim...hiç bir yerimi kırmadım çıkarmadım...belli ki bugün banyo da düşüp kolunu kalçasını kafasını ve bacağını vuran annemde kırmamış...-tüm uzuvlar zigzag çizen bir kombinle vurulmuş mucizevi bir şekilde.bknz: kafanın sol tarafı sağ kol sol kalça ve sağ bacak!- hastaneye yetişeceğiz ya bir taksinin kulu da geçmez...güvenlikten taksi duraklarının numaralarını istiyoruz bütün duraklar ağız birliği etmiş "araç yok haaaaaannnfennndiiiii" diyorlar...kolu da bir şişti ki mübarekkkk!!! acaba kırıldı mı ne oldu kesin kırıldı naaaralarıynan acile girdik...doktor da birşey bilmiyor sağolsun! röntgen möntgen...netice de yine bir yerimizi kırmayı başaramamışız...yumuşak doku zedelenmesiyle yırttık... bir seferinde de biri ayağımın selçe parmağına basmıştı ...epey ağrımış şişmişti...ama önemsememiştim...mevsim yaz şıpıdak terliklerimle şaptiri şupturu gezerken pek koymuyor acısı tabii...taa ki işe gitmem gereken güne kadar...anam giyindimm ayakkabıyı ama adım atmak ne mümkün? herkes doktor oluyor ya öyle durumlarda kırılsa acısından duramazsın diyenlerin bini bir para...gittim doktora niye film milm....kırılmış ama kendi kendine iyileşmiş dedi...bir kırığım olmuştu onu bile anlayıp yasını tutamadan iyileşmiş ...peahhhh

hani aşrama falan kapanırlar da mavi ışık göreceğiz diye aylarını harcarlar ya meditasyonla...işte bu neyin kafasıdır bunu da anlayabilmiş değilim!!! yani git organik domates yetiştir torun torba yap onlara önce patik matik sonra da kazak ör be teyze!!! bak nasıl görüyorsun mavinin binbir tonunu...ne varsa yün satan dükkanlarda var...o çok başka bir ermişlik mertebesi bence...ki aynından derya baykal'da çokca var...sihirli mantarlar var ya onlar falan hikaye yani...ilim ve erme işi tamamen örgü ve şişle oluyor!!! buna kefilimmm!!!

işi gereği sürekli yurtdışı seyahatleri yapan fakat bilmem karısı yok sevgilisi kıskancından ölmüş diye ya da bambaşka nedenlerle otel odalarından çıkmayan ve bir ömrü skype türevi telefon ve bilgisayar başında geçirmeyi başarabilen bir takım türler var ki...bunları hiçbir zaman anlayamayacağım...tamam mumbai'de dışarı çıkamamış olabilirim ama haklı nedenlerim vardı...burnum beynimden akıyordu ve değil tuvalete kadar yürümeye sümkürmeye bile gücüm olmadığından yatak çarşaf sümük ve salya gibi ikilemelerde yaşadım... keza bir sonraki mumbai seferimde c vitamini stoklarım ve tüm wellness ürünlerimle zıpkın gibi fişşşeeeekkk gibi olacağımın garantisini de ediyorum... 3 yıldır tavaf etmediğim yeri kalmamış kore'de bile hala sokağa çıkmak için nedenlerim varsa bu insancıkların ulan dışarıda da ne menem bir hayat varmış diye merak bile etmemeleri çok ilginç... ulan iki çıkıp yürüsen de birşeydir yahuuu.....

dertlendim arkadaş!!!

3 Aralık 2010 Cuma

♣ düğün davetiyesi!

aklı bir karış havada bir nesil olduğumuzdan mıdır ya da farkında olmaksızın bütün arkadaşlarımı evliliğekarşıyız.com'dan bulduğumdan mıdır bilmem, fark ettim ki; hiç düğüne gitmemişim ben yahuuu!!!

davet edildiğimi de hatırlamıyorum...

eve gelen bir takım kimliği zihnimde tanımlanamamış-bknz: meneviş teyzenin sidikli oğlu murtaza ya da refik amcanın sümüklü kızı dilber türevleri- kimselerinkini ve yahut yaş kemale ermemiş zamanlarda cümbür cemaat, ben ve dantelli çoraplarımla -ki bunu bizim jenerasyon çok iyi hatırlar- teşrif ettiğim yazlıkçı tipi düğünleri tabii ki saymıyorum...

pastanızın içinden çıkmaya ya da "oooo pukhsinitha hanımlarda gelmişler!" kelamını eden orglu androidi görmeye çok meraklı olduğumdan, rayrayray ra rayray ra ra diye halaya girme veya evreşe yolları dar eşliğinde gerdan kırmaya -ya da her ne deniyosa- hevesli olduğumdan değil...tek derdim düğün olur nişan olur diye dolaba istiflediğim elbiselerin modası geçmesin!!!

o yüzden uzunca süredir birliktelikleri olduğunu bildiğim yakın çevremdeki insancıklar size sesleniyorummmm....EVLENİN ULANNN!!! evlenmeseniz bile nişan falan yapın sonra beğenmezseniz ayrılırsınız!

p.s.: geçen yaz evlenen çocukluk arkadaşım V. çok özür diliyorum senden düğününe gelemediğim için beni affet...vallahi elbisem bile hala dolapta duruyo hep o iş görüşmesi yüzünden!!!

p.s.2: mumbai seyahatimin rezaletinden bahsetmek istemiyorum!!! tamam biraz ip ucu vereyim. Daha mumbai'ye varmadan uçakta nezle olma cürretinde bulunduğumdan kelli burnumdan akan beynimle birlikte otel odasına kısılıp kaldım ama dönüşüm muhteşem olacak!!!