Pages

28 Kasım 2010 Pazar

♣ bugün herşeyi düşündüm!!! vol. I epi. II

♣ pembe birşeyler, parmak arası terlik ve gömlek giyen adamların güzel adamlar olduğu kanısına vardım!

♣ yıllık iznime çıkacağım aralık ayında ve fittiri fittiri tatil beldesi bakınırken buluyorum her seferinde kendimi...mevsim kış olduğundan ve benim naciz vücudum 1 yılı geçkince bir süredir deniz, kum, güneş görmediğinden mevsim genelinin yaz olduğu bir yarım küreye göçme niyetindeydim, bir iş arkadaşımın "aralık, ocak pukhet'de kırmızı sezon; biraz bangkok'ta takılır pataya mataya samui derken pukhet 'e zıplarız ne dersin?" teklifine öylesine sıcak bakıyordum ki...hıfzı sıhha durumlarım geldi aklıma ve nasıl olsa ne yüzebilecek ne de güneşlenebileceğim iyisi mi bu tatil işlerini bir sonraki yaz iznime saklayım dedim...

♣ hell yeahhhh!!! dualarım kabul oldu... aralık programıma göz attım ve ne göreyim bir adet yeni delhi, bir adet de bombay seyahati ufukta!!! tam da; bir dekarosyan dergisinde gördüğüm patch work yorgana " laaa ben bunun alasını dikerim ki!!!" gözüyle bakıp istanbul manifaturacılar çarşısına günü birlik bir gezi düzenleme planlarımın zirvesindeyken şahane ooldu bu hindistan çıkartmam!!!


♣ rokfor deyince insanın aklına şarap gelmemeli bence...kendisi ekmek arası yapılıp yanına da bir adet sprite'la muhteşem hüpletilesi birşeydir pukhsinitha lugatında....


♣ karlı kış gecelerimde güzide lokasyonum seul'un, bir yeni yoldaş edindim kendime ve kahveme...luxus diyorlar kendilerine; '...biz; son kalan kar birikintisini oynaşmaya mekan tutmuş iki çılgın kedi için çalarız yalnızca.. ve lakin herkes bundan sebeplenir....' mottosuyla....dinlenilesi hatta imkan varsa gidilip izlenilesi oküpasyonlar bunlar!!!

27 Kasım 2010 Cumartesi

♣ gastronomik hareketler bunlar!

bu aralar seul pek bir soğuk kış iyiden iyiye geldi... -13 leri de görmeden dönmedik...haaa evet adayı bombaladılar ama önemli bir şey değil diyeceğim...olan kayak turizmine oldu velhasılı bombalanan ada kayak merkeziydi... seul sokaklarında sorsan bir koreliye "aaa sizin adayı bombalamışlar ...savaş diyorlar!" diye , korelinin cevabı ;" hımmm, evet bombalamışlar..." dan öteye geçmiyor...keza sokaktaki insanı pek de enterese etmemiş görünüyor...velhasılı ben iyiyim ...bombalanmadım... kolum bacağım yerinde çok şükür...buz kesmeyeyim diye aldığım eldivenlerime hayran hayran bakıyorum hattaaa.....


bugünümüzün gündemi; "insanın "what an amazing thing" bakışına sahip olması"...kimisi pop art sever wayyy anam iki bir şey keseyim onu ona dikeyim bunu buna yapıştırayım ahanda patchwork'ün zirvesindeyim...veyahut fotoğraf makineyimi alayım iki macro bir portre...eee bir de pasta yaptım kek yaptım allaaaammmm nasıl harika yemek yapıyorumgiller var!


yemek yapıyorumgillerden bir zaat-ı muhterem bu aralar ekibimize katılma şerefine nail olduğundan kelli bu hafta seul'de bir yemek yiyelim, hadi bunu yiyelim hadi şunu da yiyelim misyonu ile ilerledik...kendisine ve yediklerine, içtiklerine buradan ulaşılınabilir!


ilk durağımız tabii ki gelir gelmez kendimizi sokaklarına vurduğumuz myondong'tu... türkiye'deki simit saraylarına muadil kimbab çonguk( kimbab cenneti) lardan ziyade, yine bir ara sokakta keşfettiğim; hem kimbab hem noodleımsı bir şeyler yapan ve sahibelerinin güler yüzlerine ve sıcak tavırlarına tav olduğum bir yere zıpladık hemen...ve vazgeçilmez tercihim volcano rolllardan patlayana kadar yedim... diğer tercihimiz sebzeli ve karidesli kimbabları aklıma getirdikçe ağzımın suları şıpır şıpır efekti vermeden edemiyor...netice de bançanlarımız(mezemsi) -ki en sevdiğim salamura sarımsak ve zencefil- eşliğinde mutlu ve doymuş insanlar olarak ayrıldık mekandan....

ipek böceği

ertesi günkü durağımız namdemun'da şekerli kokusunu takip ederek bulduğumuz ipek böceği kavurması satan tezgah oldu... ben daha çok şekerle kavurulup biranın yanında çerez niyetine verilen cinsini sevsemde gastronomik arkadaşım D.D.'nin "yemeliyim,yemeliyim!" diye flashlanan gözlerinden yola çıkarak bunun da tadına baktım tabii ki ama D.D. için protein tozu tadındaki böcekler benim için alıştığım şekerli taddan uzak olmalarından kelli sadece fazla tuzluydu...


sea penis

istiridye
samgyopsal
 
aynı günün akşamı samgyobsal yemek için sözleştik fakat uyku canavarları peşimizi bırakmadığından ben ve seul settlerı arkadaşım C. freestyle takılırken, aldığımız duyumlar ve fotoğraflarla netleşen gerçekler ışığında D.D. kendini istridye ve bence daha kibar bir tabir olan deniz hıyarı -ki aslında deniz hıyarı başka birşeymiş, benim hıyar zannettiğim şeyin adı deniz penisiymiş-na vermiş...
hemul çolpan bokgımbab

ve üçüncü günümüz yola çıkacağımız için hafif birşeyleri tercih edelim diyerek ; hemul çolpan boggımbab yeme kararıyla vardığımız yugane ile son buldu...




23 Kasım 2010 Salı

♣ celebritik haftasonu ve saire...

yorgunum demek mutsuzum demenin iyileştirilmiş ve kendini kandırası bir haliymiş...bunu engin tecrübelerime dayanarak ben de söyleyebilirdim fekat her zaman ki gibi başkalarından duymak bu haleti ruhiyemi depreştirdi...

halbuki; hiç mutsuz değilim...bayram sohbetlerimizin hot topic'i kuantum düşünce tekniği bir kaç bir şey okumamı sağladı ve fark ettim ki 8 yaşından beri bilfiil kuantum düşünürmüşüm de haberim yokmuş... bir şeyleri iyi yaptığı biliyordum da bu kadar iyi olduğumu ve iyi yaptığım bir şeyin ilk defa bir adı olduğunu ve toplumlara mal olduğunu deneyimlemek hoş oldu...

ben olumlu olumlu düşünürken kimi zamanda yanlış düşünüyormuşum...yanlış düşünmemi düzeltmemi sağlayan sevgili R. Şanal'a tüm o yol gösterici kitaplarını yazdığı için teşekkür ederim. Her birine " eeee, iyi de ben bunları zaten biliyorum", "hımmmm iyi de ben bunları zaten yapıyorum" diye başladığım kitaplar bir süre sonra "hömmm bak bu ilginç, evet aslında böyle olduğu için şöyle oluyormuş demek"lere dönüştü....

S. le uzun sohbetlerimizin sonunda hep kursların ve kişisel gelişim kitaplarının çok saçma şeyler olduğunu bunları kendi kendimize de çok rahat öğrenebileceğimiz hatta bir kısmını zaten bildiğimiz çıkarımına varırız. Çoğunlukla da bir kursa gitmek yerine o işe hevesle başlayıp sıkıştığımız zaman da yol gösterici bir kitap , bir metin, bir kişi ya da web sitesinden yardım alacağımızı biliriz.

demem o ki; bu sefer yanıldım mı bilemiyorum ama yol gösterici bir kişisel gelişim kitabı okudum ve işime yaradı...

gelelim celebrity kısmına; uzun zamandır görmediğim işletmeci bir arkadaşımı yeni giriştiği işinde ziyarete gittiğimiz sırada yakaladık bir celebritymizi uzun zamandır birlikte olduğu eşini aldatırken...tabii ki yuva yıkan kadın olmayacağımdan ismini vermiyorum kendisinin...üzerine uzun uzun dedikodusunu da yaptık tabii "bak görüo musun kadını tıktı eve çocuklarla kendi sürtüyo sevgilisiynen....ayıp ayıp...hıııııııı" kabilinden....

yine hiçbir işimi halledememiş olmanın verdiği sıkıntıyla -ki tamamen popomu kaldırıp da gitmemem yüzünden hiç bir işi halledemiyorum - keza şu an şunları yazmak yerine kalkıp hepsini de bir çırpıda halledebilecekken-,
biraz sıkıntılı bir iş gününe daha merhaba dedim pazar sabahı e tabi kuantum olumlamalarım da benimle birlikte... uykusuzum ama neşeliyim...çok güzel bir iş günü geçirmeyi ve keyifli insanlarla karşılaşmayı bekliyoırum derken lotodan amsterdam seyahatim çıktı...gidiş oldukça kolay ve neşeli geçerken dönerken epey zorlanacağımızı ve uğraştırıcı işlerin bizi beklediğini biliyorduk ekip olarak. Taa ki sevgili Haluk Bilginer ve çok sevgili eşi Aşkın Nur Yengi'yi görene dek...uzun uzadıya muhabbet edecek vaktimiz olmadı kendileriyle tabi... fakat işlerimizi kolaylaştıran nezaketlerinden ve güleryüzlerinden, haa keza geldikleri an itibariyle hem beni hem de kendilerini kahkahalara boğan neşelerinden söz etmeden geçemeyeceğim...

aynı süre içerisinde yine bir celebritymiz de bizimle birlikteydi ...kendisiyle pek haşir neşir olamadım...bir hoşgeldiniz le geçiştirdim ama tanınmamış olmaının verdiği hezimetle biraz gerdindi zannımca...eminim Haluk Bey ya da Aşkın Hanım, bu güzel kızımızın kim olduğunu dahi bilmiyorlardı ^.^ fekat aldığım duyumlara göre oldukça saf, deyim yerindeyse saç rengine uygun sarışıklıkta nacizane bir kızımışmış kendileri...

18 Kasım 2010 Perşembe

♣ oysa ;

bazı konular hakkında konuşmamam o konular hakkında düşünmediğim ya da bir fikre sahip olmadığım hissiyatı yaratabilir...

ben sadece milyonlarca kez söylenmiş şeyleri tekrar etmekten hoşlanmıyorum...

bugün de bir şeyler düşündüm ama düşündüklerimi zaten söylemiş sevgili üstad Halil Cibran;



"dostum, göründüğüm gibi değilim.
görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş bir elbise.

benim içimdeki ‘ben’, dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
‘rüzgar doğuya esiyor’ dediğin zaman ‘evet, doğuya esiyor’ derim: çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. bırak denizimle başbaşa kalayım.

senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,’arkadaşım, yoldaşım’ ben de sana seslenirim, ‘yoldaşım, arkadaşım’-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine gülerim. gene de gülüşümü göresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin- ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. oysa ben deliyim. ama gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım? benim yolum senin yolun değil, gene de birlikte yürüyoruz elele. "

♣ alerjik oküpasyonlar...

alice in wonderland'in feminist okumalarına ulaşmaya çabaladığım bir dönemde; muhteşem cupcakelere rastladım...derdiniz nedir kuzum sizin? nasıl böylesine muhteşem şeyler yaratabiliyorsunuz? diye gıpta etmeden geçemedim elbette...

bayram şekeri niyetine gözüm doysun istedim hemen patchledim yamacıma ...^.~

benim gibi; resmi tatil ve özel gün kavramı biraz sarkmış-bknz: yılbaşını 2 ocakta kutlama teşebbüsleri- kimselerdenseniz; bayram sizin içinde pek bir şey ifade etmiyor olabilir...

fakat bu kez kaşıntılarımın -ki bunlar tamamen kilo bazında tüketilen çikolata ve şekerleme kaynaklı,ah o vişne dolgulu toffeeler yok mu o vişne dolgulu toffeelerr,- ötesinde bütün şartlar olgunlaştı ve bir bayramdır kurbandır telaşesi sarmasada dört bir yanımı, son zamanların en ala bayramına giriş yaptım...

hani küslerin barışması ile başlayan bayram kutsalitesi kelamları vardır yaa...hepsini birbir gerçekleştirdim...

kocaman kocaman sofraları kurup en merkezi yerine evimin güzelce hüplettim vallahi ; annem ve ananemin kalem gibi sardığı; yaprak sarmalarını...^.^

bu bayram bana birkaç zamandır görüşemediğim iki teyzemi- ki birini bayramın hemen öncesinde S. i ankara ziyaretimde, ama yine de ben bayrama bağlıyorum- getirdi...

kenara yazılası bir durumda şudur ki; bu yıl ilk kez eli öpülen ve harçlık veren bir şeycik olmak hiçte yaşlı hissettirmedi kendimi de aksine 'vayyy arkadaş büyüdük de bayram harçlığı veriyoruz' dedirtti. 

eski günlerdeki gibi geceyi sabah ettik teyzoşla...bıraktığımız yerden..ve bayram sohbetimizin hot topic'i kuantum düşünce tekniğiydi...birkaç isim, birkaç durum, birkaç yazar etrafında döndük dolandık...buika ezgileri kulağımızda...ve yılbaşı kararlarına çeyrek kala bayram kararlarımızı verdik kendi adlarımıza...

aile sohbetlerimizi filme alan kuzengiller rejisörlüğünde; kimseye gösterilemeyecek aile çılgınlığımızdan bahis bile edemiyorum ...

14 Kasım 2010 Pazar

♣ angara gıroniği vol. I epi.I

yine ankara'ma gittim ve yine hiç dönmek istemedim...

aslında odtü'de kızlar ne yapmaz diye uzun uzadıya birşeyler söyleyebilirim...keza oldukça dertliyim bu konuda ama söylemeyeceğim!!! kısaca özet geçeyim.... odtü'de kızlar zıçmaz!!! 8 tane -ki her olayı anlatışımda söylediğim sayı katbekat artıyor- erkek tuvaleti ve bol miktarda öğretmenler tuvaletinin yakınında uzağında hiçbir şekilde kızlar tuvaleti yok...fizik binasına girdik ...birkaç arkadaşa sorduk...onlarda hiç bilmiyoruz ya da şuraya bi bakın gibisinden kelamlarla derdimize derman olamadılar.

ki odtü'de kızlar; erkekler tuvaletine girer ama girmedim işte canım istemedi...neyse uzun çabalar sonunda bulduk ...ben hacetimi giderdikten sonra yorumlarımız şu şekilde gelişti...lisansta hem sıçıp hem işeme kabilinden eylemlerde bulunabilen kız insanı master'da işeyebilen doktorada ise direkt götü kesilip alınan bir türdür odtü semalarında....

şansımıza hava muhteşemdi...ayaklarımızın çimenlerde donup cırcır olucaz diye şişen karınlarımızla gezmemiz dışında fena değildi yani...

günün en fotojenik objesi seçilen artbox'tan aldığım çantam milyonların gönlünde taht kurdu... fotoğraf çekimleri için tam teçhzatlı kameraman cevat kelle modunda gezmem de gözlerden kaçmadı....içinden çıkan şalları mı gözlükleri mi yoksa madam maruka tokamımı anlatayım? S. için birkaç birşey almıştım hediye mukabilinden -ki en kolay hediye alabildiğim insancık olduğundan seul işlerim en çok ona yarıyor- o birkaç birşeyden en güzel birşeyi bence kedili şemsiyelerdi...çok fotoğraflanasal birşey olduğundan epey efor sarfettim aynı karede çıkabilmek adına ama olmadı.... 

tabii ki aspava yedik...tabii ki kahvelerimizi içip sabahlara akşamlara kadar bir şundan bir bundan muhabbet edip vakit nasıl geçti anlayamadık...pek dışarlarda gezmedik...bilmediğimiz yerler mi diye kestirip attım...tabii ki gitmişken şunları bunları da yapayım aradan çıkarayım dediğim işlerimin hiçbirini yine yapamadım.bknz: diplomamı almak!!!

S. in benim için hazırladığı mis gibi pırasam, patates salatam ve barbunyamın muhteşemliğinden bahis bile etmiyorum!!!

-m ekine dair uzunca bir sohbet bile ettik, biz muhabbet ederken ışık olsun diye açık duran televizyonun karşısında.bknz: yemekteyiz'de tavamı alıyorum; yağımı ve soğanımı atıyorum içine replikleri....

şimdi de bu gudubet seul'de zıbarıp yatsam bi dert uyuyamazsam da kötü ...

6 Kasım 2010 Cumartesi

♣ bugün herşeyi düşündüm!!! vol. I epi. I

♣ yalnızken yemek yapmamak ve yememek üzerine birkaç kelam edesim vardı...şimdi o da kaçtı...

♣ üniformalı meslek edinmek bence muhteşem birşey ...iyi olan; her gün işe giderken ne giyinicem bugün derdi yok..saçımı nasıl yapsam hangi küpeyi taksam hangi bileziği taksam derdi zaten yok çünkü herşeyi açık ve net bir dille anlatan yönetmelikler var...bknz: saçlarım 15 cm den kısa öyleyse toplayamam...bknz: aaa bu taç çok güzelmiş ama 1,5 cm den kalın yani çalışırken takamam...makine de yıkanamayacağı için ceketimi ve yeleğimi yıkayamadım, vayyy yıkadım da kurumadı ama ütüleyemedim derdi yok...kötü olan; ütülemekten helak olunan ve gün geçtikçe transparanlaşan gömlekler....

♣ sabah saat 5 sularında işten eve dönerken ne kadar sisliydi eve gidebilecek miyiz derdi sarmıştı iş arkadaşlarımı fekat akşam üzeri aldığım duyumlara göre hava açıkmış...güneşli güneşli gezinen insancıklarım varmış sokaklarımda...şimdiyse aptiri guptiri vakitlerde kaloriferleri yakan ama bu ayazda hala kaloriferin neden yanmadığınına ilişkin sövgülerimle site yönetimini kınıyorum....

♣ bir zaman; bir arkadaşımı; bir ayrılığının ardından oluşan tükenmişlik haleti ruhiyesine dair şu sözlerle uyarmıştım ; " insanlarını ve kadınlarını, gündelik olağan alışkanlıklarını devam ettirmek adına alırsan hayatına, onlarla değerlenmek için çaba sarfetmezsen çabucak tüketiverirsin heyecanını...and the earlier middle age crisis goesssssss tooooo......." tam bu kelimeler miydi emin değilim....şimdi de başka bir arkadaşıma diyorum ki: " arkadaşlık pop bir şey değildir! bugün bu tarz insanlar moda hayatıma bunlardan birkaç tane alayım hem bak ucuzluktaymış diyemezsin!!! bir de temcit pilavından hallice her bunaldığında eski dostlarını -ki bunlar bknz: lisedeki kankilerin, mahalledeki yakartop tayfası, yazlıkta refiye teyzenin eriklerine dalarken refiye teyzenin çiftesiyle tanışan yazlıkçılar mode on kankiler- bi arkadaşa bakıp çıkıcam edasıyla en yakın arkadaş kategorisine sokamazsın...çünkü herşey düzene girdiğinde offf şimdi ne arıyım yaaa ...aaa arıyooo açmiim hiç katlanamam bu yaz gelicek misin yazlığa geyiğine..diye hoppadanak yok sayacaksın!!!

♣ çalışma masasının dibinde sotelenmiş travel + leisure öbeğinin içinden bu ayki sayının "tek başına hesaplı seyahat" höşönkörösü dikkatimi çekti...bende bekliyorum ki iki otel adı vay efendim iki atraksiyon şekli falan verecekler...açtım baktım yok efendim ucuz bilet bulun, bilmem ne sitelerine üye olun rezervasyonu ordan yapın vs vs vs...ulancıklar ben zaten yalnız tatile gidiceksem aklımda az çok birşey var ki gideceğim tüm bunları sizin bir dingile anlatır gibi anlatmanıza ne gerek vardı? lokasyon öner, okasyon öner...gitmişin global rezervasyon sitesi önermişin...

♣ bu e2'nin höptürü lüptürü 2 ayda bir 5 ay önceki bölümlere dönüp verdiği dizi tekrarları bende dokboggi* etkisi yapıyor...

♣tekrar tekrar ben izah etmekten sıkıldım çok sevdicek arkadaşlarım bana önermekten sıkılmadılar... epey boş zamanım var ve bir hobi edinsem fena olmaz konulu sohbetlerime de bu sayede son verdim...dialog şu şekilde seyrediyor;

pukhsinitha: yine yapacak birşeyler bulamadım..tek başına sosyal olunmuyor arkadaş!!!
x: aaa neden bir fotoğrafçılık kursuna yazılmıyorsun, hem elinde imkanın var hem de fotoğraflayacak malzemende çok...şimdi çok moda ...
p: her eline makineyi alan fotoğrafçı anasını satiyim... karı kız mı çekiiim börtü böcek mi bilemedim...o yüzden bana gelmez...
x: öyle deme ama hem pek keyifli hem zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun...
p: iyi de ben fotoğraf çekmeyi sevmiyorummm kiiiiiiiiiii... fotoğraf çekilmeyi seviyorum!... nokta!!!

♣ pantolondan çok pijamam olduğunu farkettim ve bunu annemle paylaştım...annem pek evcimen bir karakter olmadığımı neden böyle bir tutum sergilediğimi kendinin de anlayamadığını söyledi...nedir yani? evcimen olmakla pijama sayısındaki fazlalık arasında nasıl bir bağ kuracağımı henüz anlayabilmiş değilim...jenerasyon farkı böyle bir şey işte arkadaş...onlardaki bujilerin kalitesinden mi yoksa motor yağının markasından mı anlamadım ama kafaları bi farklı basıyor gibime geldi....

dokboggi* : bir kore yemeği... pirinç lapasından hallice lokum kıvamına getirilmiş pirinç lokmalarının salçalı malçalı yemek kıvamına geitirilmişi...bundan yıllar yıllar önce kore'ye ilk gittiğim dönemde hiçbirşeyin adını ve içinde ne olduğunu sormadan yediğimiz zamanlarda kusmama neden olan yemek işte....ki artık seviyorum ve canım çekiyor ilginç bir şekilde.

4 Kasım 2010 Perşembe

♣turn da litez on Hong Kong!!!!!

nedendir bilinmez bu aralar bir Hong Kong göresim var!!!

Lan Kwai Fonk'ta; Stella Artois biralarımızı yudumlarken-ki uzakdoğuda içilen tüm biralar gibi fizzydir kendisi halbuki belçikalı ama neyse-palaz pandıraz taksiye bindirilerek Wang Chai'ye götürülmemi mi, akşam pazarlarından aldığım milyonlarca ıvır ve de zıvırı mı yoksa sis yüzünden pek de izleyemediğim Symphony of Lights'ı mı özledim bilemiyorum.....



Kowloon'daki kadim dostumuz Michael'dan almak istediğim bir harici bellek, bir netbook bir birşeyler olabilir. eee o kadar gitmişken alışveriş yapmadan da olmaz.....



Oceanpark var bir de .....bir türlü gidecek gücü kendime bulamadığım için gidemediğim ama bu sefer kesin giderim diye ümit ediyorum......



kaldığım otelin her yere yakın olması da ayrı bi haz tabii...gerçi heryer ne kadar uzak olabilir ki azizim... Hong Kong'dasın nitekim.....




uzak doğu yemeğinden öykkk gelmiş bir insancık olarak artık daraldığımda imdadıma koşan hint restaurantları Hong Kong'da benim için tavan yapıyor...bak bunu da özlemiş olabilirim....



gel gelelimmm acilen Hong Kong istiyorum....aralık ayında olmayacağı kesin ama birileri beni duyuyorsa lütfen ocakta, şubatta beni Hong Kong'a gönderiiinnn!