Pages

19 Ekim 2010 Salı

♣ hadi bakalım!

bu da yeni çıktı...25inden sonra ay bunu da bloguma koyarım diye fotograflama bir de üzerine uzun uzun düşünme...uzun uzun düşünme iklimsel bi hareket benim için ...akabinde fikirlerimin beyanı dost meclisine muhabbet olur...iki satır güleriz ya da sabahlara kadar güleriz de geçer biter...geçenlerde; istanbul'da nedense mephisto ve kabalcı'dır kitapçım da aksine ankara'da dost* kitap ve herşey için yeterlidir; mephisto'nun poşetinde yazıyordu 'yazı kalır' ...zannımca ordan esinlendim yine birşeyler yazmaya....sadece geçenlerde yazmıyordu poşette tabi muhtemelen o yeşil poşetleri kullanmaya başlayalı beridir belki de çok daha evvelinde de yazıyordu fekat ben geçenlerde fark ettim...halbuki yazılı olan herşeyi okuma hastalığım** ,ki artık gerçekten hastalık düzeyinde, bu ara iyileşmiş gibi ...


ha keza herşeyi bol bol düşünüp bol bol fotoğrafladığımdan hangi birini koysam nasıl etsem çok bilinmeyenli denklemindeyim şimdilerde...




mesela geçenlerde bir pasta ikilemi için kafa patlatıyordum...baskin robbins mi yoksa canımmm ankara'mın elizinn'i mi diye...nitekim onca fotoğraflamama karşın oturup başına birşeyler çiziktiremedim çünkü uzun uzadıya yazılacak bir konu olarak adletmedim kendilerini...




dedim ki tabii ki dost meclisinde yediğim elizinn'in muhteşem çilekli pastası, manasız seul kubbesinin altında henüz tanıştığım bir grup insanla paylaştığım baskin robbins pastasından kat be kat lezzetliydi...



bütün br'lerde var mı bilmiyorum fakat poping poping banana dondurması çocukluğumuzu hatırlattı bize...içindeki patlayan şekerlerdenmiş adının poping poping olması tevekelli değilmiş yani...ağzımız açık "bak bak duyuyor musun?"larla epey bir arşınladık myongdong caddelerini o gece...


bir gece de oturuyordum yine evimin kışa yüz tutmuş bir odasında; aynı anda 3,5,7 film rituelim için evvelinden aldığım filmlere iliştim birden...aldığım 10 filmden 7sinin xavier bardem filmi olması gerçekten kocaman bir tesadüftü...içlerinden xavier filmi olmayan 2 taneyi seçtim...


ilki fatih akın'ın soul kitchen'ının 21.99 liradan düşeceği düşüncesiyle onu sonraya bırakma kararı alarak 19.99 liraya aldığım ve epeydir de merak içinde olduğum precious'du...


bolca  sinir harbi ve az bir tebessümle tamamladığım filmin ardından aynı konuyu birbirinin tersi istikamete giden otobüslercesine işleyen , yıllar yıllar evvelinde tv de yayınlandığında "sen daha küçüksün bu tarz şeyler izlememelisin" cümlesiyle, annemce, açık ve net bir şekilde tv izleme hürriyetimin elimden alındığı "lolita" yı izledim...

nasıl bir sinir harbi yaşadığım ya da ne denli dengeli bir insan olduğumun tartışılacağı çok da umurum içi değil...


aklıma bakırkoy taksim hattında çalışan minibüslerle yaptığım kısalı uzunlu seyahatler geldi başka birgünde de...kimi zaman dolapdere'nin ara sokaklarından geçerken küflü merdivenlerinde oturan çocuklar çarpardı minibüsümün camına, yine aynı küflülükte ardiyesine tahta kasalar ve ev eskileri yığılmış apartman bozması binalardan...acaba kimdi bu mahallenin müjde ar'ı diye düşünmeden edemezdim her defasında...ucuz parfüm kokusunu ardında bırakan kırmızı rujlu , tiril tiril etekli kız hangisiydi mahalle ergenlerinin salyaları ve edepli edepsiz nağralarını arkasında bırakaran?


dün yine dolapdere geçişlerim geldi aklıma...siteden çıkarken aracımla, saat sabahın 06:45 i olmasına karşın okul servislerini bekleyen bir grup 7 /12 yaş ergenden bıyıkları henüz terlemeye başlamış esmer olanının naif bakışlarını üzerimde hissettiğimde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder